7 Aralık 2009 Pazartesi
Çıkmam tövbe bir daha meyhaneden
mis gibi sigara kokuyorum
üstüm başım fıstık kabuğu
meyhaneci !! içki koy .
tam burası dünyanın merkezi
greenwich değil , ekvator değil
tuvalet daracık cebelitarık
durma meyhaneci!! içki koy .
zaten akşamdan kalmayım
meyhane erken açılsın
cızırtılı radyoda müzeyyen
durma meyhaneci !! koy koy koy ...
2 Aralık 2009 Çarşamba
Barcelona
24 Kasım 2009 Salı
sunday
güneş bulutların içinde
dünya ıslak
sahildeki kumlarda ayyakkabı izlerimiz
yine elele
üşürsen sarılırım
üşürsem sarılırım
gökyüzünden iki aşık düştü
hayat çam ağaçları kadar sakin
rüzgardan bizi koruyan pencere
önünde ağaçlar
arkasında şarap şişesi ve biz ...
6 Kasım 2009 Cuma
Mum
akşama kadar dayanacak nedenim ,
savaşacak gücüm olsun .
Gel de ,
rüyalarımda sen varken ,
sabahları uyanacak cesaretim olsun .
Gel de ,
içtiğim şarap değil ,
aşk olsun aşk !
Gel de ,
eriyen ben değil ,
masadaki mum olsun .
3 Kasım 2009 Salı
Cam
Yeni hikayeler anlatmak gereksizdir .
Cam kavanozlarda saklanıp peri masallarına inananlar ,
Unutmayın hayal kırıklığı kutsaldır .
Şu falım sakızlarıyla anlaşıp buna benzer şeyler yazsam diyorum bazen . Para istemiyorum .
21 Ekim 2009 Çarşamba
Belle and Sebastian
-ne haber ne yapıyorsun ?
-iyiyim bir şeyler içiyorum .
-kim var yanında ?
Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp etrafıma baktım .
-insanlar var .
-dalga geçme ulan .
-tek başımayım kim olacak yanımda .
-abi niye yalnız oturuyorsun , arasana beni .
Bunu bütün içtenliğiyle söylemişti ve sesinde şaşkınlık vardı .
16 Ekim 2009 Cuma
Cuma
Halı , Duke Ellington , yağmur , sıcak ...
Aynı cümle içinde .
13 Ekim 2009 Salı
Lüfer
her sigara izmaritinin de anlatacak mutlaka bir hikayesi vardır .
Sanırım bunlardan bazılarını Müslüm Gürses dile getirmiş ...
Solmadan gel artık aşkımın gülü
Olsa da konuşsa kalbimin dili
Küçücük dünyamda bir bilsen seni
Görünmez yazıyla yazdım kalbime
Böyle bir aşk görülmemiş dünyada
Ne geçmişte, ne de bundan sonra
Arasalar bulamazlar rüyada
Göremezler seni yazdım kalbime
Nasıl sevgiymiş görün de bakın
Sevgilim seninle buluşmam yakın
Unuttum desem de inanma sakın
Anılarla yazdım seni kalbime
9 Ekim 2009 Cuma
2 Ekim 2009 Cuma
Cuma
1 Ekim 2009 Perşembe
Perşembe
Victor Onopko bir futbolcu eskisi olabilir . Kariyerinde birinci sınıf takımlarda oynama şansı bulamamış olabilir . Fakat bu sabah yanağındaki belli belirsiz ruj iziyle , mutlu ve mesut bir şekilde iş yerine gelmiş , kahvesini içip onu ne kadar sevdiğini tekrar düşünmüştür . Ve bu bir insan için tarihin neresinde olursa olsun az bir şey değildir . Tıpkı sigara böreklerinin günün her saati için önemli bir besin maddesi olması gibi . Tam anlatamamış olabilirim . Tekrar deneyeceğim .
30 Eylül 2009 Çarşamba
Çarşamba
Tekrar günaydın .
:)
10 Eylül 2009 Perşembe
ansızın
yaprak örttü kaldırımları
su varsa hayat vardır dedi onopko
su varsa rakı vardır
su varsa yeşil vardır
su varsa roka vardır dedi ...
diğeri kesti sözünü heyecanla
eey onopko şu yerdeki dutlar hiç mi bir şey hatırlatmaz sana
yeşile rakıya bulaşma
lafa boğma şu sonbaharı
havalar buz gibi olmadan
al karadutu
al böğürtleni
unutma dedi kumar borcu namus borcudur ...
9 Eylül 2009 Çarşamba
ROKA
beni öldürmeye çalışan kamyonun zehirli ekzozundan
şehri saran otomobil kozasından
anadolu kasabaları büyüklüğündeki bilmemne evlerinden
erik tadında domates yemekten
ölen şehrin ecel terlerinde boğulmaktan
kaçıyorum.
7 Eylül 2009 Pazartesi
Federer
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Cumartesi
kanım canım şarabım
anam babam yeşil ormanım
suyum yağmurum sıcağım
haftaya bugün .
13 Ağustos 2009 Perşembe
Perşembe Akşam
Akşam oldu . İş yerindeyim . Karnım acıktığı için bir sigara yaktım ve plastik bardağa kola koydum . Vantilatör sigarayı sıcak tutuyor . Çabuk bitiyor meret . Bir tane daha yakarım , ne yapayım .
Saat 21:06 .
Telefonum irsaliye koçanının üzerinde . Dikkatlice bakıldığında savaştan çıkmış gibi . Sürekli yere düşüyor . Tuşlarına sıkı basmam gerekiyor artık . Hissizleşti biraz . Duyarsız telefon . Benimle başı dertte . Eminin başka bir sahibi olmasını isterdi .
Saat 21:10 .
Senin okuyacağını bilerek yazmak veya sana bir şeyler yazmak ... Gazı kaçmış koladan bir bardak daha doldurdum . 22:00 otobüsüne bineceğim .
Saat 21:12 .
Kafam ağırlaşıyor . Bedenimden ziyade kafam yorgun . Sabahları ise tam tersi . Yataktan kalkacak gücü bulamıyorum ama beynim zinde oluyor . Uyandığım anda yapılacak işleri planlamaya başlıyor . İstem dışı . Yanımdaki kitabı kütüphaneye koyuyorum . Telefonu masanın üzerine . Sehpanın üzerindeki şişelerden birini kütüphanenin bölmelerinden birine . Çok dekoratif göründüğünü düşünüyorum . Annem aynı fikirde değil . Çıkmadan buzdolabına bakıyorum .
Saat 21:18 .
Makina dairesi 40 derece , yanıyor . Sabaha kadar çalışak iki kişi var . Bir hafta gece bir hafta gündüz çalışıyorlar . Haftasonu dahil . Sosyal hayatları yok . Ne olduğundan haberleri de yok . 20 Yıldır İstanbul'da olup boğazı görmemiş insanlar var . Fare deliklerinde çalışıyorlar .
Saat 21:23 .
Bir sigara daha ...
Saat 21:25 .
Bunu sadece zamanın geçtiğine emin olmak için yaptım . 21 Dakika geçmiş . Perşembe günü . Akşam .
iç iç iç ... iç iç ..
hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
ne zaman bir kadeh alsam elime
hep sana hep seni hep bizi içiyorum
her gece kederdeyim
durmadan içiyorum
sevda ektim kalbime
yalnızlık biçiyorum
9 Ağustos 2009 Pazar
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Kuzey Ege
Savaşarak kazanmadım bu hayatı . Hoş fark etmezdi ya . Bu yüzden dilediğimce yaşıyorum . Dilediğimce harcıyorum zamanı sıkılmadan . Tam aksine şevkle heyecanla ama sakin .
- Bence bir ev ve iki bar ile hayat geçer .
- Yürekten katılıyorum .
Sen tukenme BENI BITIR !!
Dudakların mühür olsa, ben açarım bana getir.
Ağladığın geceleri, kalbindeki acıları
Cekinmeden bana getir, sen tükenme beni bitir.
Aşk bağının gülü ol da, dikenini bana batır
Bakma canım yandığına, sorma benim halim nedir
Ağladığın geceleri, kalbindeki acıları
Cekinmeden bana getir, sen tükenme beni bitir.
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Kalp = Mp3 çalar
Aylardan beri aynı şarkı .
Kalbime takılı kulaklarımda ,
her defasında aşkla dinliyorum ,
söylüyorum ...
Burda .
Burda .
Burda .
Çay ve kuru ekmek
Huzurluyum . İnanmayacaksınız ama gülüyorum . Sırıtmıyorum , gülümsüyorum . Dolu dolu . İç sıkıntılarım vardı . Sanırım güneye indiler . Ses soluk yok ne zamandır . Tatil onların da , benim de hakkım .
Peki bütün hayatımı ve şimdiye kadar söylediğim her kelimeyi hiçe sayıp mutluyum desem utanarak .
28 Temmuz 2009 Salı
Know your rights
Her sarılışımda inancım artıyor , kendime , hayata ve hala anlam ifade eden bir şeylerin olduğuna . Bunların hepsini kaybetmiştim zaman içinde . Ufak bozuk paralar gibi düşürmüştüm ve eğilip almaya ihtiyaç duymamıştım her seferinde . Akşam olmasının , sabah olmasının , uyumanın ve uyanmanın bir sebebi var . Her sarıldığımda vücudumdaki kirlenmiş kan yenisi ile değişiyor . Bu o kadar basit değil . Sağlığıma kavuşuyorum . Umrumda bile olmayan sağlığıma kavuşuyorum ve korumak istiyorum .
Günaydın .
24 Temmuz 2009 Cuma
Kahvenin İçinden
İkinci parça Lotus'tu . Hareketli bir parçaydı . Cover grubunda şarkı söylediğim yıllarda , her akşam programı bu şarkıyı çalamayarak açardık . Lotus'tan başka her şeye benzerdi . Bir iki tane de kendi parçamız vardı ama onlarıda çalamazdık . Prova olsun konser olsun fark etmezdi . 4 adet beceriksiz adamdık . Bir gece , hiç unutmam , bar bayagı kalabalıktı . Öğlenden kalmayım ve hala içiyorum . Bir kaç şarkıyı ağzımda geveledim . Grup benden sarhoş ama millet eğleniyor bir şekilde . Parça arasında cebimdeki sigarayı bulamadım ve sahnenin önündeki kalabalığa dönüp '' birkaç dal sigara atsanıza'' dedim . Sigara yağdı üstüme . Sonra iki saat kısa marlboro aradım yerde emekleyerek . Bas gitaristin ayağının altında vardı bir tane . Alıp yaktım ...
Geçen yıl bir kadın , senin burcunun yıldızının arkasına bir gezegen geçti ve üç yıl orada kalacak , bu yüzden seni uzun ve zor üç yıl bekliyor , demişti . Sanki geçen yıllar çok kolay geçmiş gibi .
Bu kahve şekersiz içilmiyor be güzelim , gel artık . Ağzımı burnumu buruştura buruştura bir hal oldum ..
19 Temmuz 2009 Pazar
İki yıl mı oldu , iki hafta mı ?
Zaten konuşmakta zorlanıyordum uzun bir süredir . Konuşmaya başladığımdan beri konuşmakta zorlanıyorum aslında . Sanırım konuşarak tam ifade edemediğim içindir kendimi . Yazarak anlatmakta konuşmak kadar zor . İki yıl mı oldu , iki hafta mı ? Bir hafta kaç gün ?
Sakin , sessiz ama aşkla , içimden taşan aşkla , dertsiz tasasız , tatlı tatlı kaşınan yara gibi özlüyorum ...
17 Temmuz 2009 Cuma
15 Temmuz 2009 Çarşamba
Mermi Gibi
Goriller sağ kaşımı açtıktan sonra bana kapıya kadar eşlik ettiler . Yerden kalkıp hemen karşıdaki bara girdim . Cin-tonik istedim . Barmaid kadeh ile beraber yara bandı koydu bara . Bantı alıp kalbimin üstüne gelicek şekilde montuma yapıştırdım . Gülümseyerek birkaç peçeteyi kanayan kaşıma bastırdı ve diğer müşterilerle ilgilenmeye gitti . Birşeyler daha içtim dışarı çıktım .
Yokuşun bitimindeki şarküteriyi hedef aldım . Ok gibi fırladım . Aşağıya doğru mermi gibi iniyordum . Cama çarptım , özenle hazırlanmış vitrinin içine girdim . Artık her yerim kanıyordu . Cam kırıklarının arasından bir kavanoz nutella ( büyük boy ) aldım , açtım , parmakladım . '' Yeşil çizik zeytin istiyorum '' dedim '' ikiyüzelli gram olsun lütfen '' . Dükkanın sahibi ve iki yardımcısı aptal aptal bana bakıyorlardı . Nutellanın parasını tezgaha atıp çıktım .
O'nun evinin önüne gelmişim . İnsan vücudunda bu kadar kan var mıymış ? Dördüncü kattaki dairesine baktım , ışıklar sönüktü . Elimi zile koydum . Başım dönüyordu . Elimi zilden çektim . Gözlerim karardı . Sonra duvara kanımla şunları yazıp öldüm : eğ başını eğeceksen , yanlızca ...
Aynı anda yetişkin bir tekir kedi olarak tekrar dirildim . Karşı kaldırımda salına salına yürüyen dişi sarmanın peşine takıldım .
İnsanlık temel olarak iki ırka ayrılır : Kadınlar ... Erkekler ...
14 Temmuz 2009 Salı
Sundance
Yazmak şu labirentli çocuk bulmacalarına benziyor . Yazdığınız bir cümle çıkmaz sokak olunca geri dönüyorsunuz . Sonunda illaki bir yere varıyor . Kurşun kalemle çizmek en iyisi sokaklarda ilerlerken . Silmek için . Lanet labirentin tüm çıkmazlarına girdikten ve çizdikten sonra çıkışı bulmanın anlamı yok çünkü . Tek seferde başarmak lazım . En azından öyle gözükmesi gerekli .
İnsan olmaktan sıkılıyorum çoğu zaman . İnsani düşüncelere esir olmaktan . İç sıkıntılarımdan , engel olamadığım endişelerimden , hardalın bitmiş olup bunu fark etmememden ve o büyük hayal kırıklığından . Bazı seçenekleri eledim ama . Bu beni sona daha az dolambaçlı bir yoldan götürecek . Kısa bir süre öncesine kadar kafamı meşgul eden ve kalbime gelen ışığı kesen yaprakların çoğu döküldü . Daha saf bir yapım oldu evet ama daha insani değil . Daha , daha ... Tam kelimeyi bulamadım . Hayır olgunlaşma değil kesinlikle değil . Olgunlaşmak istemiyorum .Çünkü çevremdeki olgunlaşan tüm insanlar iki cam fanus arasında gidip geliyorlar . Gidip gelirken de yine cam bir fanus kullanıyorlar . Ben bankları seviyorum , şehir oturaklarını yani . Ah! evet çıplak , daha çıplak , peki güzel ... Ne diyordum ?
O gün her sabah yaptığım gibi yataktan kalkıp sehpanın üzerinde duran akşamdan kalmış bardağın dibinde , bir şey kalmış mı kalmamış mı diye baktım . Kalmamıştı . Yastığın kenarındaki kitabı alıp kütüphanedeki yerine koydum , akşam tekrar almak üzere . Buzdolabından , akşam hazırladığım ekmek arası beyaz peynir , domates ve yeşil biberi ufak bir poşete ardından da çantama koydum . İşedim , dişlerimi fırçaladım . Saçlarımı ıslattım çüknü her zamanki gibi havaya dikilmişlerdi . İşten sonra eve dönmeyi planladığım için özensiz giyindim . Ve çıktım .
Sabah kaltığım gibi içki içmeyi seviyorum . Hayır lütfen , dinleyin ilk önce . Sensin alkolik , alakası yok ! Sadece bir yudum Jack . Boğazımı ısıtması için . Yaz akşamları su gibi içtiğim , buz gibi biraların boğazımdaki tahribatını onardığına inanıyorum . Gayaben diye bir öksürük şurubu vardı , hatırlasana . Bence ondan çok daha başarılı . Kış sabahları ise tahin pekmez yerine , çünkü kilo sorunum var ve şekerden uzak durmalıyım , bir duble sıcak Jack'i mideye indirmenin ne zararı olabilir . O bulanık havayı hemen dağıtıveriyor bir bilseniz . Sonra kulaklıkları takıp başlıyorum yürümeye . Bazen dalga geçiyorum kendi kendimle , aslında her zaman . Eğer bir gün kalp masajı yapmaları gerekirse bana hiç yorulmasınlar . Cebimdeki şu küçük müzik aletini çalıştırıp kulağıma dayasınlar yeter . Şarkı bitmeden bir yere gitmem . Bazı akşamlar Radyo Eksen bokunu çıkartıp beş altı sağlam parçayı ardı ardına sıralayınca ben de evin etrafında dolaşıyorum . İçeri giremiyorum çünkü lanet binaya girince çekmiyor radyo , bende yürüyorum . Reklam çıkınca dalıyorum eve koşarak . Gerçekten , gülmeyin lütfen .
Veya gül , evet evet gül ! Çıplak bir adamım ben . Hatta karşıdan bakınca ardımı görebilirsin . Gizleyecek neyim var sanki . Gül , lütfen gül . Bu kadar güzel gülüyorken kesme . İzin ver gözlerine bakayım . Bir tek Günaydın'ım var dilimin ucunda ve o gülen yüze karşı söylemeliyim .
Günaydın .
Kaç gün geçti aradan
Nolur sormasınlar bana
Nolur söyletmesinler derdimi
Saklarım ben onu kendime
YERİM kendi kendimi
Akıyorsa yaşlar gözümdeeeen
Dinmiyorsa bir türlü gece gündüz
Karardıysa bütün dünyaaaaaam
Vardır elbet bir sebebi
Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı
Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı
Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı
Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı
Benim bütün derdim özleeeeem
Biliyorum kavuşur böyle seven
Biz bir elmanın iki yarısıyız
O en çok sevdiğim ve ben
Akıyorsa yaşlar gözümdeeeen
Dinmiyorsa bir türlü gece gündüz
Karardıysa bütün dünyaaaam
Vardır elbet bir sebebi
Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı
Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Yıllarca yanan petrol kuyuları .
Ben kendi içimde buldum .
Fosil yakıt buldum .
Ufak bir ateş yanıyordu hemen üzerinde .
Canımın yer çatlaklarından çıkmış .
Büyüdü , büyüdü ...
Bütün göğsümü kapladı sonra
Dumansız ateş .
Ben duman üfledim içime .
Alnımdaki her damla ayrı ayrı özlemiş seni .
Vücudum şikayet ediyor beni , kendi kendine .
Bu yaz sıcak değil tek derdim .
Bu yaz dertsizim .
9 Temmuz 2009 Perşembe
Perşembe ... Akşam .
Yıllar sonra güvercinler öyle güzel bir şey getirdiler ki ...
Perşembe
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Çarşamba
Öğrenci işlerine gittim . Kötü el yazımla bir dilekçe yazdım ve ufak pencereden gözlüklü memura uzattım . Kısa bir süre inceledi . Bu belgeyi işleme koyamayacağını söyledi . Okuldan kaydımın silinmesi için yazmış ve örneğine sadık kalmıştım . Bir daha düşünmem gerektiğini falan söyleyeceğini zannettim . Sonuçta İstanbul'da bir okula kapağı atmak zordu . Yanılmışım . Kağıdın sonuna saygılarımla yerine sevgilerimle yazmışım . Rektörlüğe sevgilerimi sunamazmışım , kurallar gereği . Kantindeki çay ocağına gidip tüm sevgi dolu sesimle çay istedim . Elimde çay yavaş yavaş yürüyerek çıktım . Bir kaç sene sonra saygılarımı sunarak ayrıldım okuldan .
Gözlerinden beni sevdiğini anladığım bir kız vardı . Hani anlarsınız ya bunu . Size baktığında ister gülümsesin ister somurtsun , ağlasın fark etmez . Gözleri sizi yakaladığı vakit farklı bakmaya başlar . Aynı lanet bölümde okuyorduk . Haftanın beş günü aynı lanet sınıflarda ve sıralarda oturuyorduk . Güzel kızdı aslında . Hani üniversitede tanışıp evlenen çiftler vardır ya , işte onların dişi olanlarından . Bırakın sevgili olmayı falan daha üçüncü dördüncü konuşmamızda çocukları çok sevdiğinden falan bahsetmişti bana . Bende severim yanlış anlamayın ama komşunun oldukları sürece . Yaklaşık iki yıl bana sevgiyle baktı . Bu götümü falan kaldırmış değildi . Bunları da hava basmak için yazmıyorum . Aşağı yukarı anladığınızı zannediyorum . Aslında sevgili olabilirdik ama anında ikinci hamlesini yapacaktı . Bilirsiniz işte aileden birileriyle tanıştırılacaktım . Evet ne var bunda diyebilirsiniz . Evet bu işler böyle yürüyor biliyorum ...
Aradan zaman geçti . Kız benim yakın bir arkadaşımla beraber olmaya başladı . Fakat bizim delikanlı maziyi bildiği için , benim umurumda olmasada aralarındaki her neyse , bana diş bilemeye başladı . Gidip bir dilekçe verdim . İlk gelen otobüse bindim ve Kadıköy'de indim . Yapılacak önemli işlerim vardı . Rıhtım . Martı birahanesi .
Kız bankacı oldu , delikanlı öğretmen . Evlendiler . Hatta tesadüfen karşılaştığım eski bir arkadaş çocuklarının fotğrafını gösterdi . Tombul sevimli veledin teki . Bu arada ben yağmur ormanlarını falan kurtarmadım . Boktan bir işim vardı zaten . Gidip geliyorum hala . Kadınlar oldu tabi . Hatta biriyle aynı evi paylaştık bir yıl . Konuyla alakası yok ama sigarayı bırakacağım galiba . Yarısında söndürüp duruyorum . Ne anlatıyordum . Ah evet . Sonra aileyle tanıştırıldım . Cebimde bir yüzükle romantik bir akşam yemeği zamanı gelmişti anlayacağınız . Ama yapacak önemli işlerim vardı . Bakıköy . Damla Pub .
Ve bir gün mayonez kaplı bir salatalık turşusunun yere düşüşüyle , bana hediye edilen bir kitabı elime alışım arasında geçen zaman aralığında şunu fark ettim . Hayat değişkenlerinden bağımsız olarak birine sahip olmak imkansız . Fakat hayat değişkenlerinden bağımsız olarak birini sevmek mümkün . Emin olduğum tek şey bu . Bir gün gelir ve artık onun elini tutamayabilirim . Biliyorum ki bu beni mahveder . Ama sevmeme engel olmaz . Evet ortadan kaybolurum , kesin yapacak önemli işlerim olur . Veya sonuna kadar tutabilirim elini . Ölünce ne oluyor bilmiyorum , hiç ölmedim . Sonuna kadar işte . Bu içimdeki sevgiden eksiltmez hissediyorum . Hayat değişkenleri farklı yerlere götürebilir insanları ama kalplerini değiştirmez . Bunun farkında olmak huzur veriyor şu an bana .
Anlatmak istediğimi biraz evlilikle hapsetmiş gibi oldum . Söylemek istediğim birinin üzerinde hak iddia etmek . İnsanın kendisini tamamen fethedemezken başka topraklara gözünü dikmesi .
Amma konuştum ya , kimse de sus demiyor . Neyse ... Celine beni bekler .
İyi akşamlar .
7 Temmuz 2009 Salı
Silmarillion
Hayallerim bile bu kadar güzel değildi .
Maradona'nın transfer haberini almış Napoli şehri gibiyim şimdi ,
Bin yıllık külün bin metre altındaki kalbimi ,
Kendi koymuş gibi bulan , sıkıca tutan ,
Eli bekliyorum Pompei'de .
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Pazartesi
Güneş rahatsız etti beni . Terlemiş olarak uyandım . Yüzümü yıkadım , dişlerimi fırçaladım . Geç kaldığımı varsayarak , varsayıyordum çünkü mesai saatlerim belirsiz ve değişken bir aralıktı , hızla çıktım . Etrafta kimsecikler yoktu . Galiba pazar günü dedim kendi kendime . Çok mu içmiştim dün , boyalarımın aktığı ilginç rüyalar görmüştüm . Telefondan kontrol ettiğimde pazartesi olduğuna emin oldum . Otobüs durağına doğru yürüdüm . Koskoca anayolda tek bir araba yoktu . Kediler vardı . Otoyolun ortasında güneşlenen ...
Sağ tarafımda İstanbul tabelasını gördüm . Nüfus 2 yazıyordu . O gerçekten gitmişti anlaşılan . Artık 1 kalmıştı . Durakta oturup dönmesini beklemeye başladım .
3 Temmuz 2009 Cuma
Nutshell çalarken
tesadüfen bu kadar güzel olamazsın
ve tanrıyı seviyorum
çünkü çok ünlü
seni seviyorum
çünkü seviyorum
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Çarşamba
- electronic - vivid
- kent - music non stop
- shed seven - on standby
Unutmadan , beni sana ulaştıran yollar beni yormaz .
30 Haziran 2009 Salı
Salı
Saat takmıyorum . Genel anlamda takmıyorum . Geçtiğini bilmek yeterli ve geçiyor biliyorum .
Para ?
Dolapta 9 adet biram var . Çok zenginim çok ..
Aşk ?
Ah , işte üzerine bir şeyler söylenebilecek konu bu . Hala tanrının varlığını düşünebilecek kadar duygusal olmama şarırıyorum veya bir Clash parçası dinlerken , sehpanın üzerindeki boş bira kutusunu yarım vole ile kütüphaneye göndermek yerine su içişini düşünmek şaşırtıyor beni . Hayır şaşırtmıyor esasında . Geçen gece Elliot Smith dinlerken az daha gözlerim yaşarıyordu . Sadece son bir kaç saniyede fark etmiştim halbuki o olduğunu . Ya dizlerinin üzerine damlasaydı gözyaşı . Ama hızlı içmiştim çarpmıştı biraz . Gerçi sadece su içmiştim ama çarpmıştı işte . Kalbim çarpmıştı ve nefes almıştım . Aşk ve onun üzerine söylenenler . Gerisi yağmur getirmeyen gök gürültüsü , kuru gürültü .
29 Haziran 2009 Pazartesi
Rolling Stones - She's like a rainbow
Yanıma oturdu . Hiç konuşmadık . Çantasını karıştırdı bir süre . Kahve içti , birkaç tane sigara . Rüzgar durdu , yağmur hafifledi . Çıt çıkmıyordu . Sanki dünya ağzımızdan çıkacak ilk kelimeyi duymak için yavaşlamış ve susmuştu . ''Çok özledim'' diyebildim en sonunda ama aynı anda iskeleye bağlı olarak uyuyan vapurun kornası inletti bütün adayı . Bir yere gittiği falan yoktu , son sefer yarım saat önce yapılmıştı halbuki . Tekrar ona doğru döndüğümde bana baktı ve gülümsedi . Duymadığını zannetmiştim söylediğimi . Duymamıştı ... Görmüştü .
Sarıldık . Tek kelime etmeden saatlerce .
25 Haziran 2009 Perşembe
a town called malice
Günün yarısını yemiştim . Televizyonda reklamlar dışında tahammül edilecek bir şey bulamadım ve radyoyu açtım . Kalkıp sinekliği olduğu yerden çıkarıp aşağı attım . Canlı kayıtların çalındığı bir program devam ediyordu . Ne olduğunu tam çıkartamadığım bir parça bitti ve güçlü bir seyirci sesi hala inleyen gitarların üzerine çıktı . Bir salatalığı dörde bölüp buz dolu derin bir tabağın içine koydum . Salona döndüğümde radyonun sesini sonuna kadar açtım , programcı ''sıradaki parça a town called malice'' demişti . Komşularımı seviyorum ve bu şarkıdan mahrum kalmalarını istemem .
Pappapapaparappa pappapparappaaa ...
24 Haziran 2009 Çarşamba
Balina Kuyruğu
Mutsuzluk , umutsuzluk ve Beckett'in de söylediği gibi yalnızlık öldürmez insanı bilakis yapışır yakasına ve tutar .
Peki bu huzur cesaret verir mi uçurumdan düşmek için ?
Okyanusla iki damla birleşir mi ?
23 Haziran 2009 Salı
Salı
Aslında söyleyeceğim kısa , Salı imiş bugün ben hala Pazartesi sansamda ...
Pazartesi
Zamanın birinde şunu yazmıştım :
''İçindeki aşkı hissetmek için , yanında birisinin olaması gerekmez , birisini düşünmen gerekmez , olmayan birisinin hayalini kurman gerekmez , birisinin dönmesini beklemen gerekmez . Dönüp verecek kimseyi bulamasanda , bazen ağır gelsede , taşıyamasanda , sen hep aşıksındır .''
Şöyle bir yorum gelmişti :
''Ben hep aşıkım .. valla billa ..''
Evet hep aşıktık ve aşık olmayı beklemiyorduk zaten aşıktık ,
Hala aşıkım ... Çok .
22 Haziran 2009 Pazartesi
20 Haziran 2009 Cumartesi
Cumartesi
Aylar sonra , yanlış hatırlamıyorsam bir Ekim ayında , Kadıköy üzerindeyken serin hava ile karşılaştım ve yağdım .
Barın kapısındaki çocuk o gün bir parti olduğunu ve bilet almam gerektiğini ve biletle içerde bir adet yerli içki içebileceğimi söyledi . Hemen yanındaki kız elindeki koçandan bir kağıt koparıp ''İyi eğlenceler'' dedi . ''İyi eğlenceler'' dedim ve girdim . L şeklindeki barın L'sinin kısa kenarının ucundaki tabureye oturdum . Votka vişne istedim . Aynı anda bir Rolling Stones parçası çaldı . Şarkı bittiğinde bir votka vişne daha istedim . ''Hızlı gidiyorsun bugün'' dedi . ''Korkma vişne suyu ile sarhoş olmam'' dedim . İkinci kadehte votka kokusunu alabiliyordum artık . Bar kalabalıktı , ayakta duran bir ton insan vardı . Oysaki sokak bomboştu . Bir süre konuşmadan içtim .
''Ne partisi var bugün'' diyebildim en sonunda . Her zamanki gibi çalışanlarla ben kalmıştım . Cevap vermediler . Elimi cebime attım ve ne olduğunu anlamadığım bir kağıt parçası buldum . Sonra ne olduğunu hatırladım . Bedava içki hakkımı şişe biradan yana kullandım çünkü votka bardağımı yanımda götürmeme izin vermediler . Tekrar hangi partiye katıldığımı sordum ve çıktım . Dünya tarihinin en temiz ve en ılık serin havası ve yağmurluğumun açık fermuarı ile ölmeye hazırdım . Bazen o kadar huzurlu oluyorum ki patlayacakmışım gibi hissediyorum . Kolum ikinci kattaki balkona , kalbim tekelin camına , ak ve kara ciğerlerim martılara yem olacakmış ve tarihin en huzurlu yokoluşunu yaşayacakmışım gibi . Henüz bu olmadı . Dolmuşlara doğru yürürken sigara yaktım ...
Apartman kapısını fazla gürültü çıkarmadan açtım . Ve hafifçe ittim . Eğer biraz fazla güç kullanırsam kapının duvara çarpacağını ve gürültü çıkaracağını iyi biliyordum . İçeri doğru bir adım attım , ikinci adımı attım fakat sağ kolumu kapıdan kurtaramadım . Dönüp baktığımda anahtarı kapıdan çıkarmadığım gibi aynı zamanda anahtarı tutmayı bırakmadığımı fark ettim . Çıkardığımda lanet şey neredeyse yetmiş beş derecelik bir açıyla eğilmişti . Lisede en çok geometri dersini sevdiğim aklıma geldi . Kapının metal kısmına yaslayıp düzeltmek için uğraşırken kırıldı ve yere düştü . Kırılan parçayı komşu apartmanın kavak ağaçları ve yağmur ormanlarını aratmayan çalılıklarıyla süslü bahçesine attım . Huzur içinde yatsın .
Arkamı döndüğümde kapı kapanmıştı ve artık onu açabilecek bir anahtarım yoktu . Aydınlanmaya başlayan hava ve serin rüzgarla dökülen yapraklar varken evde ne yapacaktım ki zaten . Fırına yollandım hemen , ardından markete . Sıcak ekmeğin içine aldığım peyniri birkaç teknik hareketle yerleştirdim ve apartman kapısı önünde yemeğe başladım , ağaçlara bakarak .
Sabahları yaşadığım 3 durum :
- Eve geldiğim yolu hatırlamamak .
- Kolumda veya bacağımdaki sıyrıklara bakıp ne zaman ve nasıl olduğunu hatırlamamak .
- Mütemadiyen deli gibi susamış olarak uyanmak .
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
''Ay ışığı temizlikçi kadının yüzünü aydınlatıyormuş , Güzel , gerçekten de güzel , diye düşünmüş adam , bu defa karavelayı değil kadını kast ederek . Kadınsa hiçbir şey düşünmemiş , herşeyi o üç gün boyunca , adam hala eşikte bekliyor mu diye görmek için kapıyı arada bir açıp kapadığında düşünmüşmüş zaten .''
...
Jose Saramago
19 Haziran 2009 Cuma
Grace
Niye karşıya geçmem gerektiğini de bilmiyorum veya niye otobüs , taksi falan olmadığını . Sonra başa dönüyorum başka bir gece , Ortaköy viyadüğüne . Dün gece aynı şekilde uyandım , henüz güneş doğmamıştı ve fark ettim ki ; bazı ademler için çatlaksız patlaksız bembeyaz bir tavan kabul edilemez bir tavandır . Bu yüzden yüzyıllar boyunca akan çatıya (tavan benimle çatı arasında kalıyor) ve onun geride bıraktığı eserlerine saygılarımı sunmak istiyorum .
Ahşap pencere çerçevelerini özledim ... Neyse bunu sonra anlatırım .
18 Haziran 2009 Perşembe
Kahve ve Ellerim Titriyor
Dün telefonu suratına kapatmadan önce ''uğraşma lan o zaman'' diye bağırdığım sevgili abim pardon ağabeyim hala iş yerine gelmedi . Bazen ne kadar kırılgan olabiliyorlar . Keşke telefonu yüzüne kapamadan önce hadi bay deseydim . Tamam , akşam olsun artık , hadi , hadi ... Hadi güneş git Amerika kıtasını yak !
17 Haziran 2009 Çarşamba
Perşembe Pazarı ve Dolmalık Biber
Çok erken zamanlarımdan birinde bir büyücü yanıma gelip ''hikayesi olmayan adam bufalo çayırındaki rüzgara benzer'' demişti . Ve bunların hepsi bir hikaye eder sanırım . Veya günün birinde edecektir .
Sabah altı buçukta hortladım . Aynaya baktım . Saçlarımın hepsi yukarı dikilmişti . Kulaklığımı takıp çıktım .
Çarşamba ? Evet sensin !
Beatles mı , Stones mu ? .
İşte doğru soru bu . Doğru bir cevabı yok ama soru çok doğru .
16 Haziran 2009 Salı
Salı
Ve içimdeki boşluk ne kadar büyükse sesim o kadar çok yankılanıyor ... İçimde .
Ve sevgili Salı günü , aslında seninle hiç problemim olmadı ama sana yeterli sevgiyi de hiç bir zaman gösteremedim . Belki günlerle aramdaki mesafeden kaynaklanan bir durum bu .
Peki ... Günaydın .
14 Haziran 2009 Pazar
Şu lanet olası tabelayı göremiyorum .
- Sustum ... Öylece sustum . Dışarıdan gelen her gürültüde yaşadığımı farkettim . Rahatsız etse bile . Yaşamak değil gürültü bazen rahatsız edici olabiliyordu tıpkı zaman zaman yaşamak zorunda olmak gibi . Fakat bu haftasonu yaşamak zorunda değildim , yaşıyordum zaten ve bu bir çaba gerektirmediği gibi yanında herhangi bir acı getirmiyordu . Hayatın kafamıza vura vura öğrettiği birşey var . Huzur , yurt dışındaki tanıdıklara benzer . Tam olarak ne zaman gelip ne kadar kalacağı belli değildir . Sırasıyla sıralamam gerekirse , Tom Waits , Aretha Franklin ve mavi gözlü adam bulduğu tek kızı kaybetmişti yine . Güneşin beni yere çakmasından birkaç saat sonra , birkaç saat uyur gibi yapıp ona baktım . Sonra nefis bir makarna yedim . Sonra uyumuşum , içim geçmiş . Rüya görüp görmediğimi hatırlamıyorum ... Tam olarak ne sormuştun sen ?
- Celine'den etkilendin mi ?
- Evet . 4/5/1/9/7/5/1/9/3/4
13 Haziran 2009 Cumartesi
Cumartesi
- İşten ne zaman döndün ?
- Güneş batmıştı .
12 Haziran 2009 Cuma
Kahve Karalamaları
Bir kaç yıl önce , oturup konuşabileceğim insanlar aniden ortadan kayboldular . Bende zamanımın neredeyse hepsini adı İhsan olan barda oturarak geçirmeye başladım . Kapının yanındaki , üzerinde konser afişleri asılı olan , duvara sırtımı dayayarak . Ayaklarımın bastığı yerdeki kaldırım taşlarının üzerindeki çatlakları , şekilleri ezberleyerek . Ve durmadan kendimle konuşuyordum . Önümden hergün binlerce insan geçiyordu . Karşıdan bakınca bütün gün susup oturan bir adam . Ama tanrı şahidim olsun hiç susmuyordum . Gerçi tanrının şahitliğine de pek güvenmemek lazım . Kendime anlatacak çok şey vardı ama dışarı söyleyebileceklerim sınırlı idi . '' Bir bira daha alabilir miyim ?'' , ''Votka istiyorum ama meyve suyu değil , votka'' , ''Dün ne kalabalıktı burası'' gibi . Kendime anlattığım şeyleri , şu an olduğu gibi, herhangi bir yere yazmak yoktu aklımda . Zaten benim için okunacak şeyler vardı . Yazılmayan ne kalmıştı ki ? Biramı bitirip kalktım .
Gidişte ve dönüşte Mephisto'ya uğramayı gelenek haline getirmiştim . Sırasıyla , kitap , cd , film , kitap bölümleri ... İçeri girip ikinci kata çıktım . Soldaki rafların önünde ilerlerken gözüme bir kitap çarptı . Daha doğrusu kitabın üzerindeki mayonez . Serçe parmağımla tadına baktım . Tazeydi . Fazla uzağa gitmiş olamazdı . Ama acelem yoktu . Karşılaşırdık bir yerlerde nasıl olsa . Belki ... Çıkıp dolmuşa bindim . Uyumuşum .
Kendime anlattığım hikayelerin sonları hep aynı . İnsanlar sessizce oturup karşılarındaki ağaçlara bakıyorlar .
Cuma
Hafta ortası Cuma günü bence . Uzun hafta ile uzun haftasonunun tam ortasında .
11 Haziran 2009 Perşembe
Perşembe
Su yanılmaz öyle değil mi ? Hiç yukarı akmadı çünkü . Ya zaman ? Hiç geri gitmedi .
Her damla suyun sonu daha büyük bir su değil mi ? Su oraya giderken geçtiği her yeri yeşertmedi mi ?
Ya kum ? Her kayanın sonu bir gün kum olmak değil mi ? Su , o ancak dinamitle kırılabilen kayaları bile yeşertmedi mi ? Zaman o dinamitle kırılabilen kayaları kuma çevirmedi mi ?
İnsanlar üzerini betonla örtsede , o içimizdeki yabani ot bir çatlak bulmadı mı güneşe bakmak için . Ve ben kendimi bildim bileli niye hayran hayran bakarım asfalttan çıkan ota ? İçimi mi görürüm , içini mi ?
Jazz
10 Haziran 2009 Çarşamba
Çarşamba sen misin ?
Çantama bir kazak koyayım . Akşamları hava serinliyor .
9 Haziran 2009 Salı
Salı
Ve mojito canmış hakkaten . Votkanın kaldığı katmanı görmek huzur verici .
Boş verip içiyoruz , boş verip içiyoruz , içiyoruz boş veriyoruz .
Tekrar günaydın .
8 Haziran 2009 Pazartesi
Hope Sandoval
- İklimlerin müzik enstrümanları üzerindeki etkileri . Tulum ve gayda ana teması üzerinde .
- Beyaz bir t-shirt ile çam ağaçları altında beklemenin ve yapış yapış olmanın tarifi zor mutluluğu . Bir yakacak olarak kozalak ana teması üzerinde .
- Tahammül sınırlarını zorlayan sıcak ve güneş karşısında herhangi bir Mazzy Star şarkısını dinlerken açık pencerenin önünde dans eden tüle aşık olmak . Kahvaltıyı mütakip içilen 3. bira ana teması üzerinde .
- Bir haiku geldi dilimin ucuna yine ,
asfaltın üstü resim
incir ye kedim
6 Haziran 2009 Cumartesi
Sumner - Marr
Sabah 9'da bile sarhoşum ben . Kafamdan bastırılıp bir kutunun içine sokulmaya çalışılıyorum ama havadaki yumruğum inmediği için kapatamıyorlar ağzını , kutunun .
Ufak tefek içtikten sonra eve döndüm akşam . Yattım hemen . Nasıl olduysa şu ufak müzik şeyi yanımda gelmiş . Taktım kulaklıkları . ''Çal lan'' dedim . Electronic - Vivid çalmaya başladı . Haydaa . Kalk karanlık salonda gecenin bir yarısı sağa sola çarparak dans et . Koştum dolaba , bir tane yeşil tuborg kalmış . ''Gel lan'' dedim . İki tane altılı almıştım , ne çabuk bitti . Bastım bir daha çalsın diye . Sonra içim geçmiş . Kalktım sabah 9 , hala sarhoşum . Kutunun dibinde biraz bira kalmış , arkamdan ağlamış .
5 Haziran 2009 Cuma
Bütün o sankiler beynimdeki cankiler
Burası denizin başladığı yer mi , bittiği yer mi ?
Ben giydim mayomu .
Arab Strap
3 Haziran 2009 Çarşamba
Nerden geldi aklıma veya ne zaman çıkıp gitmiş aklımdan
Hun'un Gemisi
Tüm mahlukat doluştu gemiye . Dağların erimeyen beyazından inmeyen kartal bile tünedi yelkene . Can tatlı . Benden gittim iskeleye . Zebra sigara kullanıp kullanmadığımı sordu . İçerim diye cevapladım . O halde gemiye binemeyeceğimi ve büyük tufan geldiğinde sular altında kalıp boğulacağımı söyledi . Can o kadar tatlı değilmiş . İlk başlarda kanserden öleceğimi söylüyorlardı sigara yüzünden , şimdi de sular altında boğulacağımı . Gerçekten zararlı meret . Gemi son yolcusunu aldı ve uzaklaştı ben el sallarken . Oturdum ve beklemeye başladım suların beni yutmasını .
Faturasını ödemediğim telefonumu kapamışlar . Para ayırmıştım kenara ama sürekli erteledim . Danışıklı dövüştüm kendimle . Bir gün tamamen kurtulacağım lanet şeyden . AH ! İşte martı da geldi . Şimdi başlar anlatmaya . Bir bira alayım .
Uzun yıllar geçti . Arada sırada yağan yağmur dışında havalar iyi gitti . Hatta bazen sadece ıslanmak için kara bulutların altında bekledim . Gemi geri gelince en azından , boğulmadım ama ıslandım , diyebilmek için . Zaten bahar çabuk geldi . Bütün kirazlar bana kalmıştı . Tüm erik ağaçlarına sarıldım . Çiçek açmış erik ağaçlarıyla kıyameti beklemek cennetin ta kendisiymiş . Hala sigara içiyordum ama ne tufan vardı , ne kanser .
Martının keyfi yerinde bugün . Adalara kadar uçmuş rüzgarı arkasına alıp . Anlattıkça anlatıyor . Balıkçılar bonkör davranmış . Çöplükler öksüz kaldı diyor , çığlıklar atarak .
Gemi iskeleye yanaştı . Teker teker indiler . İyi gözükmüyorlardı . Tufanı haber veren adam yanıma geldi . Sigara uzattım . Nasıl geçti diye sordum . Her zamanki gibiydi , dedi . Açık denizin kendilerini çok zorladığını anlattı . Bir sonraki tufan için daha büyük bir gemi yapmaları gerekiyormuş . Fazla zamanları yoktu .
Martı bacanın üzerine yerleşti , uyuklamaya başladı . Sabaha çok vardı daha . Bir bira daha açtım . Kağıt kalem aldım . Vazgeçilecek o kadar çok şey vardı ki , not almam gerekiyordu unutmamak için .
2 Haziran 2009 Salı
La Sagrada Familia
1 Haziran 2009 Pazartesi
I Vitelloni
Mutfak dolabını bitirdim . Üç adet koliye sığdılar . Buzdolabını boşaltmıştım . Zaten pek dolu 0lduğu söylenemezdi . Fişini çekip mutfağın ortasına doğru çektim . Altı leş gibi olmuş . Karafatma cesetleri , zeytin cesetleri , rakı kapağı cesetleri ... Buzdolabı altları evlerin mezarlık bölümleri gibi . Özellikle mutfak halkının ölülerini gömdüğü yer . Kesmeşeker cesetleri , karpuz çekirdeği cesetleri ... Süpürgeyle topladım hepsini . Mezarlığın arkasından siyah , ağzı bağlı bir poşet çıktı . İçinden de demliğe benzer birşey çıktı . Antika değeri olabilir . Toz beziyle üzerini sildim . Üzerinde hangi lisanda yazılmış olduğunu çözemediğim yazılar vardı . Bezi nemlendirdim ve silmeye devam ettim . Poşetin içinde bu kadar kirlenmesi olanaksızdı ve ...
Sabahtan beri hiç birşey içmemiştim , koklamamıştım . Zamanında duvarda gezen örümcekler veya koridorda koşan at gördüğüm olmuştu ama hiç demlikten çıkan cin tribim olmamıştı . Hem bu cinler lambadan çıkmıyorlar mıydı ? ''Dile benden ne dilersen'' dedi , ''birşey istemiyorum'' dedim , ''aç mısın ?''.
Aylaklar'ı bir daha izleyelim bu akşam . Özellikle şu kare için . Dört arkadaş , hepsi ayrı masalara oturmuşlar . Bekliyorlar .
Kışı özledim galiba .
Haiku
Dün eve dönerken karşılaştığım arkadaşım ''gece İtalyanca konuşuyordun'' dedi , sabahleyin telefonda . Bu da iyi birşey herhalde . Lisan lisandır . Fakat ne zaman öğrendiğimi hatırlamıyorum . Olsun . İyi haftalar ve günaydın tabi . Pazartesi , haftanın sabahı bir yerde . Evet .
30 Mayıs 2009 Cumartesi
I've Got a Date With My Television
- Ah , çok teşekkür ederim iyi dileklerin için ama sen tam bana göreydin . Etrafımda tutunacak hiç birşey kalmamışken bırakıyorsun beni ve bu tam istediğim şey .
- ...
- Neydim ben turuncu insan mı ?
- Gerçekten katılmanı isterdim o seminere , bak bu kartın altında bütün özelliklerin yazıyor mesela teşvik edicisin ama başkalarını kendini değil ayrıca ...
- Tamam anladım yeteri kadar bahsettin kartlardan , seminerlerden , işinden , kendinden ... Seni seviyorum , hoşçakal .
Asansörde yaktım sigaramı . Kendime göre birini bulurmuşum . Sana mı soracağım kime aşık olacağımı ? İyi biriymişim . Siktir ! Onu eninde sonunda kaybedeceğimi biliyordum . Daha onunla tanışmadan önce biliyordum . Kötü olan onunla beraberken kendi inancımı , hayata karşı duruşumu kaybetmiştim . Eve dönerken üç paket sigara aldım . Yeteri kadar içki , kitap , kaset , cd , dergi vardı evde . Eski düzene geri dönecektim . Hatırlamak için uzun bir gece vardı önümde . Sabah bu hikaye bitmiş olacaktı . Kasetler , cdler , kitaplar . Üç paket sigara , biraya karıştıp içtiğim votka bitti . Sabah oldu ama hikaye bitmedi . Önümde dağ gibi bir küllük olmuştu . Pazar günüydü . BU SİKTİĞİMİN PAZAR GÜNÜNDE NE YAPIYORDUM BEN !! Hatırlamıyordum . Pazar sabahları sevişirdik . Kahvaltı eder , gazete okurduk . Yapardık ederdik . Ben ne yapardım O yokken ... Hatırlamıyorum . Gidebildiğim en eski tarih onunla tanıştığım gün .
Ve kendime bir blog yaptım . Nasıl durduğumu hatırlayamıyorsam hayatın önünde , şimdi nasıl durmam gerektiğini yazarım aklım yettiğince ve sonra okurum dedim kendi kendime . Lisedeki zoraki yazılan kompozisyonlardan sonra yazdığım ilk cümle ''reddedilmeyeceksen veya terkedilmeyeceksen aşık olmanın ne anlamı var'' oldu . Sonra okudum . Çok mantıklı geldi . Yavaş yavaş hatırlamaya başladım . Evet , umut en güçlü zehirdi ve bir şeyler umut etmeye başlamıştım geleceğe dair , o varken . Oysaki benim en uzak geleceğim bu akşamdı . Bu 40 yıllık ev bu gece başıma yıkılabilirse bir depremle veya kendi kendine , kim siker yarını .
Akşam işten çıkarken yazıyordum . Sabah gelip okuyordum . Geceler hala zor geçiyordu . Geceler bir sene sürüyordu . Sonra ilginç bir şey oldu . Birileri okumaya başladı . Bunu beklemiyordum açıkçası . Utandım biraz . Utangaç biriyim çünkü . Bende onların bloglarını okudum . Sonra biri şunları yazdı ve ben okudum :
''Hep ne olmayacağımı biliyorum. Ama hiç ne olacağımı bilmiyorum. Hep ne yazmayacağımı biliyorum. Ama hiç ne yazacağımı bilmiyorum.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Salvador Dali... Ne müthiş herif.''
Salvodor Dali ?
Candır yaa .
Helas Pour Moi
Sonra büyücünün verdiği kartal tüyleri ve kırmızı yaprakları ezerek yaptığım boya gözüme çarptı .
29 Mayıs 2009 Cuma
Horses
Jeff Buckley konserinden sonra Ntv'de Patti Smith belgeseli başladı .
Lanet ofisten çıkmadan hemen önce açık kalan tek bilgisayarda sabaha kadar çalması için Careless Whisperer'ı ayarlıyorum ve gece bütün bina erimiş olacak .
Şimdi karanlığın içine koşma zamanı , yarın dönecek bir iş yeri yok artık . Patti Smith kadınının söylediği gibi ''sokaklar sizin , çıkın ve geri alın onları''. Sen de kurtul oradan , ay doğdu , günaydın .
Karıncalar
- Ağladı ...
Geri dönmeden önce bir alabalık daha yakalıyabilir miyim diye düşündü . Kadıköylü bir şairin dediği gibi '''umutsuz bile değildi.'' -
28 Mayıs 2009 Perşembe
Yarın Yok
Ben girebildiğim kadar içinde olmak istiyorum
Gönüllü sürgün şehrimin içinde
Sigara dumanı vatanım benim
Üzerime titreyen mum
Tek kelime etmeden bin yıl
Öldüğümde tek yaş akmazsa arkamdan
Anlamışlardır benim derdimi
Tamamdır herşey
Toprağın üzerine dökersen bir kadeh kırmızı şarap .
Pazartesi
27 Mayıs 2009 Çarşamba
Çarşamba
Gitmeden dakikalarca sarıldık , ''gitmek istemiyorum'' , dedi . ''Sadece bir hafta kalacaksın'' , dedim . Sanırım daha uzun süreceğini yani hiç dönmeyeceğini hissetmişti . Bu yüzden alnını yanağımdan çekip otobüse binmek istemiyordu . Gitti ...
Sonra ben ilk kez birini özledim . Telefondaki titreyen sesimden anlamış olmalıydı ve dönmemesi için yeterli bir sebepti . Kalbimi çıkarıp eline vermiştim . Bu yazılı olmayan aşk kurallarına göre cezasız kalamazdı . Aylarca sokaklarda , fırlatılıp atılmış o et parçasını aradım . Sonra bir sokakta kalbimi değil ama O'nu buldum olması gerektiği gibi bir başkasıyla . Şunları yazmıştım ...
26 Mayıs 2009 Salı
Salı
25 Mayıs 2009 Pazartesi
Pazar
''Bugün dışarı adımımı atmam . Kıyamet kopsa yerimden kıpırdamam'' diyordum kendi kendime . Bir arkadaşım aradı ''biliyorum dün çok geç döndün ama çık bir kahve içelim'' deyince , ''problem değil iniyorum hemen'' dedim . Bu herif benim geç döndüğümü nereden biliyor diye kafama takıldı ama .
Sabaha karşı 4'te ''kalk dürüm yiyelim'' diye aramışım bunu, sonradan hatırladım . Niye o kadar geç döndüğümü sordu . Anlattım :
- Konsere girmeden çıkışta birşeyler yiyecek ve dolmuşa verecek kadar parayı ayırmıştım . Sonra nasıl olduysa ben o parayı da , kendime bile fark ettirmeden , içmişim . Çıktım tam durağa geldim bir baktım 2 tl. kalmış cebimde . Dolmuş o satte 3,6 tl . Arada muazzam bir fark var takdir edersin ki . Neyse dedim gidip bankadan çekerim . Fakat hesapta 50 ve 50'nin katları kadar para olmadığı için çekemedim . Yapacak birşey yoktu , inerim Beşiktaş'a bir bankta sabahlarım sonra otobüsle dönerim ne de olsa akbil diye sihirli bir aletim var bilyorsun . Ayrıca 7/24 bir market bulursam bir bira daha alacak param olması baya neşelendirdi beni . Yanımda kazak falan da var . Tam Marmara'nın önünden aşağı doğru ineceğim , şeytan dürttü , kredi kartından para çek diye . Ama hatırladığım kadarıyla borcunu ödemediğim için kapatmışlardı kullanıma . Umutsuzca ''bir bakayım hem zaman geçer'' dedim . 20 tl istedim , verdi . Sonra ne bileyim neşem kaçtı cebime para girince , eve döndüm . O ara aradım seni , dürüm ısmarlarım diye ...
At bokundan yapılmış kahvelerimizi içtik kalktık . Eve dönünce aklıma geldi . Gece döndüğümde su içmek için dolabı açmıştım . Bir gün önce aldığım biraları gördüm . Salak salak sırıttığımı hatırlıyorum . Sarhoşum zaten daha fazla içecek durumda değildim (bunu yazdım ama pek inanmadım , bir bira için her zaman yer vardır) ama bilmiyorum işte . Bunu o kadar kolay anlatamam . Orda olmaları bile çok güzeldi . Benim için hiç bir zaman , içelim kafayı bulalım konusu olmadı içmek . Bir gönül meselesiydi hep . Malı , mülkü hiç konu olmadı bu dünyanın benim için ama akşam eve dönerken alacağım biranın hayalini kurdum sabahtan akşama çalışırken . ''3 Tane mi alayım 4 tane mi ? Rakı alayım olmazsa , babamla ufak tefek meze de yaparız'' gibi gündüz hayallerim oldu . Gönül işi dediğim bu işte . Bu yüzden Votka-redbul reçel rafında olmalı marketlerde ...
23 Mayıs 2009 Cumartesi
Gece
- Hayır , fosil yakıt tüketen araçlara karşıyım .
- Ne kadar duyarlısın çevre konusunda , çok hoş .
- Aslında araba alacak param yok ama böyle söyleyince daha iyi hissediyorum kendimi .
-...
- Evet ne içiyoruz ?
Akşam
Annem yıllar önce ben askere gitmeden ''oğlum ne istersin gitmeden ne yapayım sana'' dediğinde çerkez tavuğu istemiştim . Sonra askere gittim , geldim , oraya gittim , buraya geldim hala yapacak bekliyorum . Geçen gün ''ne zaman yapacaksın şu yemeği'' dediğimde hatırlamadığını söyledi . Hak verdim unutmasına , beş altı sene geçti üzerinden ama ben unutmadım .
Üniversitede bir kız vardı çerkez . O baya umut vermişti aslında bana . Çok güzel yaptığını falan anlatmıştı ama ceviz yağı konusuna gelince sınıfta kaldı . Ayçiçek yağı döküyormuş üstüne ...
Bazı şeyleri özlüyorum eskiye ait bu kesin . Ama bazı şeyleri bir an bile düşünmek korkutucu . Hiç keşke yirmi yıl öncesine dönebilsem demedim açıkçası . Yirmi yıl sonra da demeyeceğime inanıyorum . Tren yolculuğu gibi , istasyonlar değişiyor ama hepsi aşağı yukarı aynı sadece sen biraz daha yorgun hissediyorsun her seferinde ... Yol yorgunluğu galiba . Ve aniden kendime dönüp ''bütün bunlara sadece Meliş annenin çerkez tavuğu için bile katlanmaya değerdi öyle değil mi?'' diye sorduğumda , ''hiç tereddütsüz evet , tekrar onun elinden yiyemeyecek olsamda evet'' diyebiliyorsam bir istasyon daha göreceğim demektir . Peki o zaman ... Madem akşam oldu yemekli vagona geçip biraz yiyelim içelim . Daha çok içelim tabi .
Öğle
''Niye gülümsüyor , yeterince canı yanmış olması lazımdı , ne yapmam gerekiyor anlamıyorum kafasına bir şimşek mi göndereyim !!''
Hayattan hıncını , o ufak gülümsemeyle alanlara gelsin o zaman sıradaki parça .
Sabah
Sonra o lanet elektrik süpürgesi çalıştı . En az iki saat daha uyuyabilirdim veya yok olabilirdim . Şu an evdeki tüm canlılar huzursuz . Halının üstündeki kırıntıların kime zararı var .
Günaydın ...
22 Mayıs 2009 Cuma
Hallelujah
Yarın tatil . Öğlene kadar uyumamı sağlayacak kadar içmeliyim bu akşam . Eski günlerin birinde babam ''uykuda geçen zaman boşa geçmiştir'' demişti . Ölesiye boşa geçirmek istiyorum zamanımı .
Tanışalı birkaç hafta olmuştu onunla ...
Telefon çaldı . Eski arkadaşlardan biri :
-Neredesin ?
-Evdeyim , oturuyorum , içiyorum .
-Bu saatte mi ?
-Kalbimi yine birinin eline , fırlatıp sokağa atsın diye vermişken , içimde yanan ateşin üstüne ıhlamur mu dökeyim , güneş yeni doğdu diye ?
-Sende haklısın .
Aylar geçti üzerinden . Zaman bazı zamanlarda daha hızlı akıyor .
Ayrılalı bir kaç hafta olmuştu ...
İş yerine en sevdiği çiçeklerden bir demet yolladım . Üstüne de ''beni yanıltmadığın için teşekkürler'' yazdım . Neyse ...
İyi hafta sonları , umarım serin geçer .
Constipation Blues
21 Mayıs 2009 Perşembe
Victor
- Soylu Kral'ım , sevgili babam , yaşlı surlarımız yorgun savaşçılarımız dayanamayacak daha fazla , izin verirsen şehirden çıkalım , savaşarak ölelim !
Yaşlı Edward güçlükle ayağa kalktı :
- Küçük kızım büyümüş şimdi de bana akıl veriyor öyle mi Alexandra ?
Yorgun ayaklarının taşımakta zorlandığı gövdesi ihtişamlı tahtına yığıldı , Alexandra'nın parıldayan gözlerinde umutsuzluk bulutları ...
Bir kaç saat sonra Victor Onopko ordusuyla şehre girdi . Şehirde ne atılacak bir ok , ne yenecek bir lokma ekmek kalmıştı üç aylık kuşatmanın ardından . Onopko önünde yerlere yatıp merhamet dileyenleri tek tek elleriyle kaldırdı . Sarayın büyük kapısından içeri girdi , sağ kalan tek saray muhafızının yanından ...
Başını hafifçe öne eğerek Kral'ı selamladı ve dışarı çıktı . Ordusunun dinlenmesine izin vermeden şehri boşalttı . Kendisinin doğduğu ve şu an sahip olduğu bir şehir vardı , oraya döndü . İçkisini sevdiği şehirde içti . Ne önemi vardı ki bütün bunların , savaşların , kazanılmış kaybedilmiş toprakların ... En azından Onopko için yoktu .
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Devasa Holte End
Bir ''futbol blog'' yazabilirim aslında , dertsiz tasasız . Diğer binlercesi gibi . Hayat daha kolay olurdu benim için . Ronaldinho Fener'e geldi , Fiorentina küme düştü , Rüştü kıçını kırdı ... Ama hayır zor ve zahmetli bir yol var önümde . Öyle bir blog olmalı ki bu , olup olmadığı belli olmamalı , nereden türediği bilinmemeli , belli bir konusu veya teması olmamalı .
Olmamak üzerine yazılan ve zamanla kaybolan bir blog . Delik benzin deposundan her metrede yere damlayan ve anında uçan yakıt . Üç kişinin bildiği , senin , benim ve senin bildiğin . Unutulan bir blog olmalı , uçsuz bucaksız çöplükte bir zımba telinin arasında kalmış minik bir kağıt parçası . Üzerinde ne yazdığının ne önemi var . Üzerinde karınca duası . Gözle görülmeyen bir toz zerresi kadar önemsiz , gözüne girip iki saat kaşımanı gerektirecek kadar sinsi olmalı .
Kanım tekrar dolaşmaya başladı içimde . Kendi içinden çıkarttığı damarlar içinde ...
19 Mayıs 2009 Salı
Happy Hour
Bugün bütün içkiler bedava , bugün sokak ayyaşlarının takım elbiselilerden üç kuruş dilenmesine gerek yok , bugün 18 yaş sınırı yok , Onopko Bar tam zamanında ve yerinde kapılarını açtı , çerkez tavuğu aşkına , aşkına ...