30 Haziran 2009 Salı

Salı

Zaman ?

Saat takmıyorum . Genel anlamda takmıyorum . Geçtiğini bilmek yeterli ve geçiyor biliyorum .

Para ?

Dolapta 9 adet biram var . Çok zenginim çok ..

Aşk ?

Ah , işte üzerine bir şeyler söylenebilecek konu bu . Hala tanrının varlığını düşünebilecek kadar duygusal olmama şarırıyorum veya bir Clash parçası dinlerken , sehpanın üzerindeki boş bira kutusunu yarım vole ile kütüphaneye göndermek yerine su içişini düşünmek şaşırtıyor beni . Hayır şaşırtmıyor esasında . Geçen gece Elliot Smith dinlerken az daha gözlerim yaşarıyordu . Sadece son bir kaç saniyede fark etmiştim halbuki o olduğunu . Ya dizlerinin üzerine damlasaydı gözyaşı . Ama hızlı içmiştim çarpmıştı biraz . Gerçi sadece su içmiştim ama çarpmıştı işte . Kalbim çarpmıştı ve nefes almıştım . Aşk ve onun üzerine söylenenler . Gerisi yağmur getirmeyen gök gürültüsü , kuru gürültü .

29 Haziran 2009 Pazartesi

Rolling Stones - She's like a rainbow

Sigaramı kahve fincanının içinde söndürdüm . Gökyüzü ve deniz aynı gri tonlarında giyinmişlerdi . Koyu gri bulutların rengi denize yaklaştıkça açılıyordu . Denizin rengi ise ufka yaklaştıkça koyulaşıyordu . Sarmaşıklar kaplı tentenin altında ilk yağmur damlasını bekliyordum . Fazla bekletmedi beni ...

Yanıma oturdu . Hiç konuşmadık . Çantasını karıştırdı bir süre . Kahve içti , birkaç tane sigara . Rüzgar durdu , yağmur hafifledi . Çıt çıkmıyordu . Sanki dünya ağzımızdan çıkacak ilk kelimeyi duymak için yavaşlamış ve susmuştu . ''Çok özledim'' diyebildim en sonunda ama aynı anda iskeleye bağlı olarak uyuyan vapurun kornası inletti bütün adayı . Bir yere gittiği falan yoktu , son sefer yarım saat önce yapılmıştı halbuki . Tekrar ona doğru döndüğümde bana baktı ve gülümsedi . Duymadığını zannetmiştim söylediğimi . Duymamıştı ... Görmüştü .

Sarıldık . Tek kelime etmeden saatlerce .

25 Haziran 2009 Perşembe

a town called malice

Penceredeki sinekliğin , aslında esmeyen rüzgarın içeri girmesine engel olup olmadığını düşünüyordum . Önümdeki kare sehpanın dört köşesine dört boş bira şişesi koymuştum . Denge bazı zamanlarda hayati önem taşır . Tam ortasındaki küllük sigaralarımı yaktığım kibritlerle dolmuştu . İzmarit gölündeki sazlık , güzel manzara . Tatil gününde önünde oturduğunuz sehpanın üzerinde büyük bir küllük yoksa başınız dertte demektir . Dolaptan bira almak mutfağa gitmek için anlaşılabilir bir durumdur ama o ufacık küllüğü yarım saatte bir gezintiye çıkarmak akıl işi değildir özellikle hava otuz derecenin üzerindeyse . Minimum hareket ve sıvı .

Günün yarısını yemiştim . Televizyonda reklamlar dışında tahammül edilecek bir şey bulamadım ve radyoyu açtım . Kalkıp sinekliği olduğu yerden çıkarıp aşağı attım . Canlı kayıtların çalındığı bir program devam ediyordu . Ne olduğunu tam çıkartamadığım bir parça bitti ve güçlü bir seyirci sesi hala inleyen gitarların üzerine çıktı . Bir salatalığı dörde bölüp buz dolu derin bir tabağın içine koydum . Salona döndüğümde radyonun sesini sonuna kadar açtım , programcı ''sıradaki parça a town called malice'' demişti . Komşularımı seviyorum ve bu şarkıdan mahrum kalmalarını istemem .

Pappapapaparappa pappapparappaaa ...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Balina Kuyruğu

Peki sen söyle peri kızı ; gecenin üçünde bir insan ne kadar mutlu olabilir ?

Mutsuzluk , umutsuzluk ve Beckett'in de söylediği gibi yalnızlık öldürmez insanı bilakis yapışır yakasına ve tutar .

Peki bu huzur cesaret verir mi uçurumdan düşmek için ?

Okyanusla iki damla birleşir mi ?


23 Haziran 2009 Salı

Salı

Kayıp yıllar yazmış biri masanın üzerine . Bir dakika bile boşa geçmez halbuki . Her yol bir şehire çıkar . Ağacın canı acımaz mı sanırsın , işlenirken . Ağaç ahşap olmadan güzel o ayrı konu . Her mevsimde yağmur yağar illaki , bazen çok bekletsede . Susuzluk boşa geçtiğini göstermez yazın . Aylarca su koymadığın kaktüsler sığmadığında saksıya anlarsın . Ve beni ben yapan susuzluk değil midir ? Çoraplarımı ıslatan yağmurla beraber ...

Aslında söyleyeceğim kısa , Salı imiş bugün ben hala Pazartesi sansamda ...

Pazartesi

Evet ...















Zamanın birinde şunu yazmıştım :


''İçindeki aşkı hissetmek için , yanında birisinin olaması gerekmez , birisini düşünmen gerekmez , olmayan birisinin hayalini kurman gerekmez , birisinin dönmesini beklemen gerekmez . Dönüp verecek kimseyi bulamasanda , bazen ağır gelsede , taşıyamasanda , sen hep aşıksındır .''


Şöyle bir yorum gelmişti :


''Ben hep aşıkım .. valla billa ..''


Evet hep aşıktık ve aşık olmayı beklemiyorduk zaten aşıktık ,
Hala aşıkım ... Çok .

22 Haziran 2009 Pazartesi

Sunday

Kiraz dolu kasenin tam ortasına ufak bir mum koydu . Ve gün bitti .

20 Haziran 2009 Cumartesi

Cumartesi

Mavi plaj şemsiyesinin altında ölü gibi yatıyordum . O ise belli aralıklarla , üzerine uzandığı plaj bilmemnesini gölgeye denk gelmesi için çekiştiriyordu . Ismarladığı biradan sadece birkaç yudum almıştı . ''Isınmış bu'' dedi . Dandik plaj sehpasının üzerinde duran ve ısınmış olduğuna kanaat getirilmiş birayı içtim , denize girmek için kalktı . Döndüğünde suyun hamam suyu gibi olduğunu söyledi . Sıcak olduğuna kanaat getirilmiş suya bakıp birayı içmeye devam ettim . Tam o anda erimişim . Kızgın kumun üzerine damladığım gibi buharlaştım .

Aylar sonra , yanlış hatırlamıyorsam bir Ekim ayında , Kadıköy üzerindeyken serin hava ile karşılaştım ve yağdım .

Barın kapısındaki çocuk o gün bir parti olduğunu ve bilet almam gerektiğini ve biletle içerde bir adet yerli içki içebileceğimi söyledi . Hemen yanındaki kız elindeki koçandan bir kağıt koparıp ''İyi eğlenceler'' dedi . ''İyi eğlenceler'' dedim ve girdim . L şeklindeki barın L'sinin kısa kenarının ucundaki tabureye oturdum . Votka vişne istedim . Aynı anda bir Rolling Stones parçası çaldı . Şarkı bittiğinde bir votka vişne daha istedim . ''Hızlı gidiyorsun bugün'' dedi . ''Korkma vişne suyu ile sarhoş olmam'' dedim . İkinci kadehte votka kokusunu alabiliyordum artık . Bar kalabalıktı , ayakta duran bir ton insan vardı . Oysaki sokak bomboştu . Bir süre konuşmadan içtim .

''Ne partisi var bugün'' diyebildim en sonunda . Her zamanki gibi çalışanlarla ben kalmıştım . Cevap vermediler . Elimi cebime attım ve ne olduğunu anlamadığım bir kağıt parçası buldum . Sonra ne olduğunu hatırladım . Bedava içki hakkımı şişe biradan yana kullandım çünkü votka bardağımı yanımda götürmeme izin vermediler . Tekrar hangi partiye katıldığımı sordum ve çıktım . Dünya tarihinin en temiz ve en ılık serin havası ve yağmurluğumun açık fermuarı ile ölmeye hazırdım . Bazen o kadar huzurlu oluyorum ki patlayacakmışım gibi hissediyorum . Kolum ikinci kattaki balkona , kalbim tekelin camına , ak ve kara ciğerlerim martılara yem olacakmış ve tarihin en huzurlu yokoluşunu yaşayacakmışım gibi . Henüz bu olmadı . Dolmuşlara doğru yürürken sigara yaktım ...

Apartman kapısını fazla gürültü çıkarmadan açtım . Ve hafifçe ittim . Eğer biraz fazla güç kullanırsam kapının duvara çarpacağını ve gürültü çıkaracağını iyi biliyordum . İçeri doğru bir adım attım , ikinci adımı attım fakat sağ kolumu kapıdan kurtaramadım . Dönüp baktığımda anahtarı kapıdan çıkarmadığım gibi aynı zamanda anahtarı tutmayı bırakmadığımı fark ettim . Çıkardığımda lanet şey neredeyse yetmiş beş derecelik bir açıyla eğilmişti . Lisede en çok geometri dersini sevdiğim aklıma geldi . Kapının metal kısmına yaslayıp düzeltmek için uğraşırken kırıldı ve yere düştü . Kırılan parçayı komşu apartmanın kavak ağaçları ve yağmur ormanlarını aratmayan çalılıklarıyla süslü bahçesine attım . Huzur içinde yatsın .

Arkamı döndüğümde kapı kapanmıştı ve artık onu açabilecek bir anahtarım yoktu . Aydınlanmaya başlayan hava ve serin rüzgarla dökülen yapraklar varken evde ne yapacaktım ki zaten . Fırına yollandım hemen , ardından markete . Sıcak ekmeğin içine aldığım peyniri birkaç teknik hareketle yerleştirdim ve apartman kapısı önünde yemeğe başladım , ağaçlara bakarak .

Sabahları yaşadığım 3 durum :

  1. Eve geldiğim yolu hatırlamamak .
  2. Kolumda veya bacağımdaki sıyrıklara bakıp ne zaman ve nasıl olduğunu hatırlamamak .
  3. Mütemadiyen deli gibi susamış olarak uyanmak .

Bilinmeyen Adanın Öyküsü

...

''Ay ışığı temizlikçi kadının yüzünü aydınlatıyormuş , Güzel , gerçekten de güzel , diye düşünmüş adam , bu defa karavelayı değil kadını kast ederek . Kadınsa hiçbir şey düşünmemiş , herşeyi o üç gün boyunca , adam hala eşikte bekliyor mu diye görmek için kapıyı arada bir açıp kapadığında düşünmüşmüş zaten .''

...

Jose Saramago

19 Haziran 2009 Cuma

Grace

Aynı durumda görüyorum kendimi bir süredir , rüya işte ... Ortaköy viyadüğünde Anadolu yakasına geçmek için cesaretimi toplamayı bekliyorum . Çünkü yaya olarak geçmem gerekiyor . Toplu taşıma yok . Korkulukların yanından yürüyerek geçmem lazım . Fakat yükseklik korkusu var bende . Ve rüzgar çok şiddetli . Ve aklıma hiç köprünün ortasından yürümek gelmiyor . İllaki o dar ve intihara meyleden yerden yürümem lazım . Bir kaç kere denedim . Hatta köprünün ortalarına kadar geldim ama gücüm tükendi ve bir bok böceği gibi yerde kıvrıldım . Gözümü açtığımda güneş doğmuştu .

Niye karşıya geçmem gerektiğini de bilmiyorum veya niye otobüs , taksi falan olmadığını . Sonra başa dönüyorum başka bir gece , Ortaköy viyadüğüne . Dün gece aynı şekilde uyandım , henüz güneş doğmamıştı ve fark ettim ki ; bazı ademler için çatlaksız patlaksız bembeyaz bir tavan kabul edilemez bir tavandır . Bu yüzden yüzyıllar boyunca akan çatıya (tavan benimle çatı arasında kalıyor) ve onun geride bıraktığı eserlerine saygılarımı sunmak istiyorum .

Ahşap pencere çerçevelerini özledim ... Neyse bunu sonra anlatırım .

18 Haziran 2009 Perşembe

Kahve ve Ellerim Titriyor

Nohut vardı yemekte . Yemekte nohut olduğunu anladığım an iyi hissettim kendimi . Aslında bayılıyor falan değilim ama nohut yemeye ihtiyacım varmış ve yedim . Hayattan genel olarak bir beklentim yok . Olması içinde uğraşmıyorum fakat bugün istediğim bir şey var . İçimi yiyip kemiren bütün benliğimle gerçekleşmesini istediğim bir şey . Akşam olması . Evet akşam olmasını istiyorum .

Dün telefonu suratına kapatmadan önce ''uğraşma lan o zaman'' diye bağırdığım sevgili abim pardon ağabeyim hala iş yerine gelmedi . Bazen ne kadar kırılgan olabiliyorlar . Keşke telefonu yüzüne kapamadan önce hadi bay deseydim . Tamam , akşam olsun artık , hadi , hadi ... Hadi güneş git Amerika kıtasını yak !

17 Haziran 2009 Çarşamba

Perşembe Pazarı ve Dolmalık Biber

Çiçek gibiler gerçektende . Çiçek gibi kızlar . Hayranlıkla seyrediyorum geçişlerini . Çaktırmadan bakmalarını ve patates kızartmasını bile çatal bıçakla yemelerini , sonra düşük bel pantolonlarını ve evden dışarı çıkmaya karar verdiklerinden ancak iki saat sonra çıkmalarını seviyorum . Sonra beni sevmelerini seviyorum . Hoşuma gidiyor çünkü , herkes sevilmek ister . Bende seviyorum onları uzaktanda olsa . Ve hayatımı onlarla geçirmek isterdim . Gerçekten isterdim . Eğer lisede Bryan Adams dinleyip , okulu bitirince bankacı olup , büyücülere inanmasaydım onlarla olurdum . (Oluktan çıkan ağacı görmek istiyorum)

Çok erken zamanlarımdan birinde bir büyücü yanıma gelip ''hikayesi olmayan adam bufalo çayırındaki rüzgara benzer'' demişti . Ve bunların hepsi bir hikaye eder sanırım . Veya günün birinde edecektir .

Sabah altı buçukta hortladım . Aynaya baktım . Saçlarımın hepsi yukarı dikilmişti . Kulaklığımı takıp çıktım .

Çarşamba ? Evet sensin !

Telefonla konuşmayı oldum olası sevmedim . Özellikle cep telefonu ile . Çaldığında huzursuz olurum . Özellikle bu cep telefonlarını halka gibi burnumuza taktılar . Ama bir gün kurtulacağım . Ayakkabı giymeyi bıraktığım gün .

Beatles mı , Stones mu ? .

İşte doğru soru bu . Doğru bir cevabı yok ama soru çok doğru .

16 Haziran 2009 Salı

Salı

Bazen müzik bitiyor ama fark etmiyorsun . Sessizlik içinde otururken kendi kendimle konuşmaya devam ediyorum . Acaba o an çalan veya çalmayan şey kafamın içini ne kadar değiştiriyor . Müziğin bittiği an ile benim onu fark ettiğim an arasındaki boşluk aslında çok kısa , aslında çok uzun . Sessizlik ve tekrar çal tuşuna basmak ve aklındaki o kitabı kütüphaneden çekmek .

Ve içimdeki boşluk ne kadar büyükse sesim o kadar çok yankılanıyor ... İçimde .

Ve sevgili Salı günü , aslında seninle hiç problemim olmadı ama sana yeterli sevgiyi de hiç bir zaman gösteremedim . Belki günlerle aramdaki mesafeden kaynaklanan bir durum bu .

Peki ... Günaydın .

14 Haziran 2009 Pazar

Şu lanet olası tabelayı göremiyorum .

- Haftasonu ne yaptın ?

- Sustum ... Öylece sustum . Dışarıdan gelen her gürültüde yaşadığımı farkettim . Rahatsız etse bile . Yaşamak değil gürültü bazen rahatsız edici olabiliyordu tıpkı zaman zaman yaşamak zorunda olmak gibi . Fakat bu haftasonu yaşamak zorunda değildim , yaşıyordum zaten ve bu bir çaba gerektirmediği gibi yanında herhangi bir acı getirmiyordu . Hayatın kafamıza vura vura öğrettiği birşey var . Huzur , yurt dışındaki tanıdıklara benzer . Tam olarak ne zaman gelip ne kadar kalacağı belli değildir . Sırasıyla sıralamam gerekirse , Tom Waits , Aretha Franklin ve mavi gözlü adam bulduğu tek kızı kaybetmişti yine . Güneşin beni yere çakmasından birkaç saat sonra , birkaç saat uyur gibi yapıp ona baktım . Sonra nefis bir makarna yedim . Sonra uyumuşum , içim geçmiş . Rüya görüp görmediğimi hatırlamıyorum ... Tam olarak ne sormuştun sen ?

- Celine'den etkilendin mi ?

- Evet . 4/5/1/9/7/5/1/9/3/4

13 Haziran 2009 Cumartesi

Cumartesi

Çay içerek yağmuru bekliyorum . Sakin daha sakin ... Bazen o kadar yavaşlıyorum ki zaman da yavaşlıyor . Geçen gece duvar saati , bir fincan çay alıp yanıma oturdu . '' Senin için zamanı saymak çok zor , yoruldum'' dedi . Olması gerekenden çok daha yavaş olması gerekiyormuş benim karşımda dururken . ''Problem değil'' dedim .

- İşten ne zaman döndün ?

- Güneş batmıştı .

12 Haziran 2009 Cuma

Kahve Karalamaları

Evet yalnızlık bazen çok soğuk gözüküyor , uzaktan bakınca . Ama içindeyken ... Dönüp konuşacak kimse yok . Evet yok . Fakat yüzyıllardır kendimle konuşuyorum ben . Hikayeler anlatıyorum , sorular soruyorum . Evet bazı sorular rahatsız edici olabiliyor ama üstelemiyorum . Kendimle iyi geçinmem lazım .

Bir kaç yıl önce , oturup konuşabileceğim insanlar aniden ortadan kayboldular . Bende zamanımın neredeyse hepsini adı İhsan olan barda oturarak geçirmeye başladım . Kapının yanındaki , üzerinde konser afişleri asılı olan , duvara sırtımı dayayarak . Ayaklarımın bastığı yerdeki kaldırım taşlarının üzerindeki çatlakları , şekilleri ezberleyerek . Ve durmadan kendimle konuşuyordum . Önümden hergün binlerce insan geçiyordu . Karşıdan bakınca bütün gün susup oturan bir adam . Ama tanrı şahidim olsun hiç susmuyordum . Gerçi tanrının şahitliğine de pek güvenmemek lazım . Kendime anlatacak çok şey vardı ama dışarı söyleyebileceklerim sınırlı idi . '' Bir bira daha alabilir miyim ?'' , ''Votka istiyorum ama meyve suyu değil , votka'' , ''Dün ne kalabalıktı burası'' gibi . Kendime anlattığım şeyleri , şu an olduğu gibi, herhangi bir yere yazmak yoktu aklımda . Zaten benim için okunacak şeyler vardı . Yazılmayan ne kalmıştı ki ? Biramı bitirip kalktım .

Gidişte ve dönüşte Mephisto'ya uğramayı gelenek haline getirmiştim . Sırasıyla , kitap , cd , film , kitap bölümleri ... İçeri girip ikinci kata çıktım . Soldaki rafların önünde ilerlerken gözüme bir kitap çarptı . Daha doğrusu kitabın üzerindeki mayonez . Serçe parmağımla tadına baktım . Tazeydi . Fazla uzağa gitmiş olamazdı . Ama acelem yoktu . Karşılaşırdık bir yerlerde nasıl olsa . Belki ... Çıkıp dolmuşa bindim . Uyumuşum .

Kendime anlattığım hikayelerin sonları hep aynı . İnsanlar sessizce oturup karşılarındaki ağaçlara bakıyorlar .

Cuma

Sıradan hayallerim vardı . Ejderhalar üzerine eğitim veren okullarda okumak , bir elf ile evlenmek ve Real Madrid'te futbol oynamak . İkisini gerçekleştirdim . Madrid ise Ronaldo'yu tercih etti .

Hafta ortası Cuma günü bence . Uzun hafta ile uzun haftasonunun tam ortasında .

11 Haziran 2009 Perşembe

Perşembe

Seni dinlemek çok güzel . Canını sıkabilecek bir şeyler söylerim korkusuyla susuyorum bazen .

Su yanılmaz öyle değil mi ? Hiç yukarı akmadı çünkü . Ya zaman ? Hiç geri gitmedi .

Her damla suyun sonu daha büyük bir su değil mi ? Su oraya giderken geçtiği her yeri yeşertmedi mi ?

Ya kum ? Her kayanın sonu bir gün kum olmak değil mi ? Su , o ancak dinamitle kırılabilen kayaları bile yeşertmedi mi ? Zaman o dinamitle kırılabilen kayaları kuma çevirmedi mi ?

İnsanlar üzerini betonla örtsede , o içimizdeki yabani ot bir çatlak bulmadı mı güneşe bakmak için . Ve ben kendimi bildim bileli niye hayran hayran bakarım asfalttan çıkan ota ? İçimi mi görürüm , içini mi ?

Jazz

Camında soğuk su vardır yazan küçük bakkaldan içeri girdim . Ufak su istedim soğuk . Adam soğuk su satmadıklarını söyledi . Camdaki yazı tam tersini söylüyor dedim . Git o zaman yazıdan soğuk su iste dedi . Dışarı çıkıp camın önüne geldim . Çok susamıştım . Yazıya yaklaşarak ufak su istiyorum dedim . Yazının üstüne yapıştırıldığı kelebek cam açıldı ve biraz önce bana soğuk su olmadığını söyleyen adam ufak suyu elime tutuşturdu . Açtım bir güzel içtim . Sonra uyandım ve işe geldim . Günaydın .

10 Haziran 2009 Çarşamba

Çarşamba sen misin ?

Sanırım şu anda beni biraz iyileştirecek tek şey , bir azizenin beni kutsamasıydı . Dün akşam ağladım . Deli gibi ağladım . Nevizade'de bir yerde . Çünkü bir önceki akşam uzun bir süre sonra birine gerçekten sarılmıştım . Ve bu basit gibi görünen sarılma durumu aslında o kadar basit değil . Özellikle biber dolması gördüğünde çok kötü birşey olmuş gibi huzursuz olan benim için . Belki de gerçekten kötü bir yemektir . Ve şu balık pazarında turp falan satılmasın artık . Zaten üç kuruşluk canımız var . Ha yeri geldiğinde yedi düvele yeter o can ama işte bazı ...

Çantama bir kazak koyayım . Akşamları hava serinliyor .

9 Haziran 2009 Salı

Salı

Finaller iyi geçtiği için moralim yüksek . Şampiyonlar ligi finali , Roland Garros ... Kimyanın zaten vizesi iyi idi .
Ve mojito canmış hakkaten . Votkanın kaldığı katmanı görmek huzur verici .
Boş verip içiyoruz , boş verip içiyoruz , içiyoruz boş veriyoruz .
Tekrar günaydın .

8 Haziran 2009 Pazartesi

Hope Sandoval

Olması gereken buysa niye karşı koyalım . Bir haftasonu daha tam olması gerektiği gibi bitti . Genelde evde oturup bira içerken , kendi kendime yaptığım toplantıların konuları aşağı yukarı şunlardı :

  1. İklimlerin müzik enstrümanları üzerindeki etkileri . Tulum ve gayda ana teması üzerinde .
  2. Beyaz bir t-shirt ile çam ağaçları altında beklemenin ve yapış yapış olmanın tarifi zor mutluluğu . Bir yakacak olarak kozalak ana teması üzerinde .
  3. Tahammül sınırlarını zorlayan sıcak ve güneş karşısında herhangi bir Mazzy Star şarkısını dinlerken açık pencerenin önünde dans eden tüle aşık olmak . Kahvaltıyı mütakip içilen 3. bira ana teması üzerinde .
  4. Bir haiku geldi dilimin ucuna yine ,
Yere düşmüş dut
asfaltın üstü resim
incir ye kedim


6 Haziran 2009 Cumartesi

Sumner - Marr


Sabah 9'da bile sarhoşum ben . Kafamdan bastırılıp bir kutunun içine sokulmaya çalışılıyorum ama havadaki yumruğum inmediği için kapatamıyorlar ağzını , kutunun .

Ufak tefek içtikten sonra eve döndüm akşam . Yattım hemen . Nasıl olduysa şu ufak müzik şeyi yanımda gelmiş . Taktım kulaklıkları . ''Çal lan'' dedim . Electronic - Vivid çalmaya başladı . Haydaa . Kalk karanlık salonda gecenin bir yarısı sağa sola çarparak dans et . Koştum dolaba , bir tane yeşil tuborg kalmış . ''Gel lan'' dedim . İki tane altılı almıştım , ne çabuk bitti . Bastım bir daha çalsın diye . Sonra içim geçmiş . Kalktım sabah 9 , hala sarhoşum . Kutunun dibinde biraz bira kalmış , arkamdan ağlamış .

5 Haziran 2009 Cuma

Bütün o sankiler beynimdeki cankiler

Bin yıllık soru :

Burası denizin başladığı yer mi , bittiği yer mi ?

Ben giydim mayomu .

Arab Strap


Çin Seddi uzaydan görünüyor diye , Çin Seddi'ni görmek için uzaya çıkmak gerekmiyor tabi ama hergün aynı yolu yürüyerek nasıl başka bir yere gidebilirim ki ?


Saat 11:00 itibariyle iş yerine girdim ve rahatsız edici bir sakinlik var . Sürekli kaosa alıştıysan sakinlik rahatsız ediyor . O zaman kahve içelim .

3 Haziran 2009 Çarşamba

Nerden geldi aklıma veya ne zaman çıkıp gitmiş aklımdan

Birlikte ölecek miyiz ? Sürekli bu şarkıyı söylerdi boynuma sarılıp . Bırak ölmeyi hasta bile olamadık beraber . Son birkaç saatir buna gülüyorum . Gece acısı çıkar . Çıkan acıyı da yazarım .

Hun'un Gemisi

Etrafta bir telaş vardı bir de devasa bir gemi . Adamın biri büyük bir tufan olacağını haber vermişti . Her yeri sular basacakmış . İşte bu gemiyi yaptılar . Yıllar sürdü . Şimdi de son hazırlıklarını yapıyorlar . Karıncalar gibi gemiye yiyecek taşıyorlar , karıncalar dahil .



Tüm mahlukat doluştu gemiye . Dağların erimeyen beyazından inmeyen kartal bile tünedi yelkene . Can tatlı . Benden gittim iskeleye . Zebra sigara kullanıp kullanmadığımı sordu . İçerim diye cevapladım . O halde gemiye binemeyeceğimi ve büyük tufan geldiğinde sular altında kalıp boğulacağımı söyledi . Can o kadar tatlı değilmiş . İlk başlarda kanserden öleceğimi söylüyorlardı sigara yüzünden , şimdi de sular altında boğulacağımı . Gerçekten zararlı meret . Gemi son yolcusunu aldı ve uzaklaştı ben el sallarken . Oturdum ve beklemeye başladım suların beni yutmasını .



Faturasını ödemediğim telefonumu kapamışlar . Para ayırmıştım kenara ama sürekli erteledim . Danışıklı dövüştüm kendimle . Bir gün tamamen kurtulacağım lanet şeyden . AH ! İşte martı da geldi . Şimdi başlar anlatmaya . Bir bira alayım .



Uzun yıllar geçti . Arada sırada yağan yağmur dışında havalar iyi gitti . Hatta bazen sadece ıslanmak için kara bulutların altında bekledim . Gemi geri gelince en azından , boğulmadım ama ıslandım , diyebilmek için . Zaten bahar çabuk geldi . Bütün kirazlar bana kalmıştı . Tüm erik ağaçlarına sarıldım . Çiçek açmış erik ağaçlarıyla kıyameti beklemek cennetin ta kendisiymiş . Hala sigara içiyordum ama ne tufan vardı , ne kanser .



Martının keyfi yerinde bugün . Adalara kadar uçmuş rüzgarı arkasına alıp . Anlattıkça anlatıyor . Balıkçılar bonkör davranmış . Çöplükler öksüz kaldı diyor , çığlıklar atarak .

Gemi iskeleye yanaştı . Teker teker indiler . İyi gözükmüyorlardı . Tufanı haber veren adam yanıma geldi . Sigara uzattım . Nasıl geçti diye sordum . Her zamanki gibiydi , dedi . Açık denizin kendilerini çok zorladığını anlattı . Bir sonraki tufan için daha büyük bir gemi yapmaları gerekiyormuş . Fazla zamanları yoktu .

Martı bacanın üzerine yerleşti , uyuklamaya başladı . Sabaha çok vardı daha . Bir bira daha açtım . Kağıt kalem aldım . Vazgeçilecek o kadar çok şey vardı ki , not almam gerekiyordu unutmamak için .

2 Haziran 2009 Salı

La Sagrada Familia

İşte böyle . Günler geçip gidiyor . Günler komikler . Gün ? Güm ! İşte bir tane daha bitti . Güneş cehennemin dibine gitti . Korkmaya gerek yok yarın gelir yine . Aslında geri geleceği için korkmak lazım . Güneş biraz cehennemin dibinde kalsa . Hadi güneş cehennemi ısıt biraz . Ay bize yeter .

1 Haziran 2009 Pazartesi

I Vitelloni

Taşınmama birkaç gün var . Tabak çanağı gazete kağıtlarına sarıp kutulara koyuyorum . Bardakların yarısından çoğu bira hediyesi olarak alınmış . Yemekte beş kişi varsa beş farklı bardak oluyor masada . Uzun yukarı doğru genişleyen klasik efes bardaklarını taşınırken cantama koyup elimde götüreceğim . Riske giremem . Aslında aynı evde ölene kadar oturabilirim . Evle beraber yaşlanmak . Gerçi oturduğum evlerin çoğu benden yaşlıydı . Büyük ihtimalle benden önce ölecekler . Belki bir ev almalıyım kendime . Ama bu aralar düzenli bir şekilde sayısal loto oynayamıyorum . Bu da ev sahibi olmamı geciktiriyor .

Mutfak dolabını bitirdim . Üç adet koliye sığdılar . Buzdolabını boşaltmıştım . Zaten pek dolu 0lduğu söylenemezdi . Fişini çekip mutfağın ortasına doğru çektim . Altı leş gibi olmuş . Karafatma cesetleri , zeytin cesetleri , rakı kapağı cesetleri ... Buzdolabı altları evlerin mezarlık bölümleri gibi . Özellikle mutfak halkının ölülerini gömdüğü yer . Kesmeşeker cesetleri , karpuz çekirdeği cesetleri ... Süpürgeyle topladım hepsini . Mezarlığın arkasından siyah , ağzı bağlı bir poşet çıktı . İçinden de demliğe benzer birşey çıktı . Antika değeri olabilir . Toz beziyle üzerini sildim . Üzerinde hangi lisanda yazılmış olduğunu çözemediğim yazılar vardı . Bezi nemlendirdim ve silmeye devam ettim . Poşetin içinde bu kadar kirlenmesi olanaksızdı ve ...


Sabahtan beri hiç birşey içmemiştim , koklamamıştım . Zamanında duvarda gezen örümcekler veya koridorda koşan at gördüğüm olmuştu ama hiç demlikten çıkan cin tribim olmamıştı . Hem bu cinler lambadan çıkmıyorlar mıydı ? ''Dile benden ne dilersen'' dedi , ''birşey istemiyorum'' dedim , ''aç mısın ?''.






Aylaklar'ı bir daha izleyelim bu akşam . Özellikle şu kare için . Dört arkadaş , hepsi ayrı masalara oturmuşlar . Bekliyorlar .

Kışı özledim galiba .

Haiku

Ne anlattığımı kendim bile anlamıyorum bazen . İyi birşey herhalde bu . Çünkü acaba ne diyorum diye kendi kendimi dinliyorum . Zihin açıcı oluyor . Akşamdan kalınmışlığın o yorgun ama neşeli bölümünün bitmesine az kaldı . Yavaş yavaş düşüş başlayacak . Tam bu anda tekrar içmeye başlamak lazım . Ama yapılacak işler var . Otobüslere zam gelmiş . Para kazanmak lazım . Daha çok ...

Dün eve dönerken karşılaştığım arkadaşım ''gece İtalyanca konuşuyordun'' dedi , sabahleyin telefonda . Bu da iyi birşey herhalde . Lisan lisandır . Fakat ne zaman öğrendiğimi hatırlamıyorum . Olsun . İyi haftalar ve günaydın tabi . Pazartesi , haftanın sabahı bir yerde . Evet .