28 Temmuz 2009 Salı

Know your rights

Pazar sabah uyandığımda Clash çalıyordu . Bir süre daha çalmaya devam etti . Yıllar sonra hatırlanacak o güzel dakikalar ve bunun farkında olmak .

Her sarılışımda inancım artıyor , kendime , hayata ve hala anlam ifade eden bir şeylerin olduğuna . Bunların hepsini kaybetmiştim zaman içinde . Ufak bozuk paralar gibi düşürmüştüm ve eğilip almaya ihtiyaç duymamıştım her seferinde . Akşam olmasının , sabah olmasının , uyumanın ve uyanmanın bir sebebi var . Her sarıldığımda vücudumdaki kirlenmiş kan yenisi ile değişiyor . Bu o kadar basit değil . Sağlığıma kavuşuyorum . Umrumda bile olmayan sağlığıma kavuşuyorum ve korumak istiyorum .

Günaydın .

24 Temmuz 2009 Cuma

Kahvenin İçinden

98 Yılının sonlarına doğru Rem - Up albümünün kasetini aldım ve taşınabilir kasetçalarımın içine koydum . Yanlış hatırlamıyorsam eğer , 6 ay ara vermeden dinledim . Sonunda kaset bozuldu ve çıkarıp attım . Yıllar sonra bir müzik markette ucuz cd sepetinde buldum albümü ve aldım . Fakat hiç dinlemedim .

İkinci parça Lotus'tu . Hareketli bir parçaydı . Cover grubunda şarkı söylediğim yıllarda , her akşam programı bu şarkıyı çalamayarak açardık . Lotus'tan başka her şeye benzerdi . Bir iki tane de kendi parçamız vardı ama onlarıda çalamazdık . Prova olsun konser olsun fark etmezdi . 4 adet beceriksiz adamdık . Bir gece , hiç unutmam , bar bayagı kalabalıktı . Öğlenden kalmayım ve hala içiyorum . Bir kaç şarkıyı ağzımda geveledim . Grup benden sarhoş ama millet eğleniyor bir şekilde . Parça arasında cebimdeki sigarayı bulamadım ve sahnenin önündeki kalabalığa dönüp '' birkaç dal sigara atsanıza'' dedim . Sigara yağdı üstüme . Sonra iki saat kısa marlboro aradım yerde emekleyerek . Bas gitaristin ayağının altında vardı bir tane . Alıp yaktım ...

Geçen yıl bir kadın , senin burcunun yıldızının arkasına bir gezegen geçti ve üç yıl orada kalacak , bu yüzden seni uzun ve zor üç yıl bekliyor , demişti . Sanki geçen yıllar çok kolay geçmiş gibi .

Bu kahve şekersiz içilmiyor be güzelim , gel artık . Ağzımı burnumu buruştura buruştura bir hal oldum ..

19 Temmuz 2009 Pazar

İki yıl mı oldu , iki hafta mı ?

Belediyeler yeşillendirme çalışmaları yapıyorlar , çevre düzenlemesi maksadıyla . Yol kenarlarına parklara , bahçelere ... Fakat bazı yerlerde artık yeterince sulanmadığı için mi yoksa toprak kabul etmediği için mi bilinmez çimler soluyor , ekilen fidanlar yaşamıyor . Bazen de bir bakıyorsunuz taşın içinden , damdaki oluktan fışkırıyor yeşil .

Zaten konuşmakta zorlanıyordum uzun bir süredir . Konuşmaya başladığımdan beri konuşmakta zorlanıyorum aslında . Sanırım konuşarak tam ifade edemediğim içindir kendimi . Yazarak anlatmakta konuşmak kadar zor . İki yıl mı oldu , iki hafta mı ? Bir hafta kaç gün ?

Sakin , sessiz ama aşkla , içimden taşan aşkla , dertsiz tasasız , tatlı tatlı kaşınan yara gibi özlüyorum ...

17 Temmuz 2009 Cuma

Çok Özledim

.
















Çöl gibisin Sezen ,
Sürekli serap gösterdin ,
Su istedik
Gözyaşı verdin ...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Mermi Gibi

'' Bu nasıl cin-tonik olum bu sadece tonik lan '' diye bağırdım ve bardağı barmene fırlattım . Eğildi , tam arkasındaki yarım şişe votka yere düştü . İçim acıdı .

Goriller sağ kaşımı açtıktan sonra bana kapıya kadar eşlik ettiler . Yerden kalkıp hemen karşıdaki bara girdim . Cin-tonik istedim . Barmaid kadeh ile beraber yara bandı koydu bara . Bantı alıp kalbimin üstüne gelicek şekilde montuma yapıştırdım . Gülümseyerek birkaç peçeteyi kanayan kaşıma bastırdı ve diğer müşterilerle ilgilenmeye gitti . Birşeyler daha içtim dışarı çıktım .

Yokuşun bitimindeki şarküteriyi hedef aldım . Ok gibi fırladım . Aşağıya doğru mermi gibi iniyordum . Cama çarptım , özenle hazırlanmış vitrinin içine girdim . Artık her yerim kanıyordu . Cam kırıklarının arasından bir kavanoz nutella ( büyük boy ) aldım , açtım , parmakladım . '' Yeşil çizik zeytin istiyorum '' dedim '' ikiyüzelli gram olsun lütfen '' . Dükkanın sahibi ve iki yardımcısı aptal aptal bana bakıyorlardı . Nutellanın parasını tezgaha atıp çıktım .

O'nun evinin önüne gelmişim . İnsan vücudunda bu kadar kan var mıymış ? Dördüncü kattaki dairesine baktım , ışıklar sönüktü . Elimi zile koydum . Başım dönüyordu . Elimi zilden çektim . Gözlerim karardı . Sonra duvara kanımla şunları yazıp öldüm : eğ başını eğeceksen , yanlızca ...

Aynı anda yetişkin bir tekir kedi olarak tekrar dirildim . Karşı kaldırımda salına salına yürüyen dişi sarmanın peşine takıldım .

İnsanlık temel olarak iki ırka ayrılır : Kadınlar ... Erkekler ...

14 Temmuz 2009 Salı

Sundance

Karışık kafalı insanlar . Ne yapacaklarını hiç bilmiyorlar . Ölümden korkuyorlar . Yaşamaktan korkuyorlar . Habire yeni korkular arıyorlar . Sokağa çıkıp bütün gün başlarına saracak yeni dertler ediniyorlar . Sonra eve dönüp üzülüyorlar yarın hatırlamayacakları günlük sıkıntılarına .

Yazmak şu labirentli çocuk bulmacalarına benziyor . Yazdığınız bir cümle çıkmaz sokak olunca geri dönüyorsunuz . Sonunda illaki bir yere varıyor . Kurşun kalemle çizmek en iyisi sokaklarda ilerlerken . Silmek için . Lanet labirentin tüm çıkmazlarına girdikten ve çizdikten sonra çıkışı bulmanın anlamı yok çünkü . Tek seferde başarmak lazım . En azından öyle gözükmesi gerekli .

İnsan olmaktan sıkılıyorum çoğu zaman . İnsani düşüncelere esir olmaktan . İç sıkıntılarımdan , engel olamadığım endişelerimden , hardalın bitmiş olup bunu fark etmememden ve o büyük hayal kırıklığından . Bazı seçenekleri eledim ama . Bu beni sona daha az dolambaçlı bir yoldan götürecek . Kısa bir süre öncesine kadar kafamı meşgul eden ve kalbime gelen ışığı kesen yaprakların çoğu döküldü . Daha saf bir yapım oldu evet ama daha insani değil . Daha , daha ... Tam kelimeyi bulamadım . Hayır olgunlaşma değil kesinlikle değil . Olgunlaşmak istemiyorum .Çünkü çevremdeki olgunlaşan tüm insanlar iki cam fanus arasında gidip geliyorlar . Gidip gelirken de yine cam bir fanus kullanıyorlar . Ben bankları seviyorum , şehir oturaklarını yani . Ah! evet çıplak , daha çıplak , peki güzel ... Ne diyordum ?

O gün her sabah yaptığım gibi yataktan kalkıp sehpanın üzerinde duran akşamdan kalmış bardağın dibinde , bir şey kalmış mı kalmamış mı diye baktım . Kalmamıştı . Yastığın kenarındaki kitabı alıp kütüphanedeki yerine koydum , akşam tekrar almak üzere . Buzdolabından , akşam hazırladığım ekmek arası beyaz peynir , domates ve yeşil biberi ufak bir poşete ardından da çantama koydum . İşedim , dişlerimi fırçaladım . Saçlarımı ıslattım çüknü her zamanki gibi havaya dikilmişlerdi . İşten sonra eve dönmeyi planladığım için özensiz giyindim . Ve çıktım .

Sabah kaltığım gibi içki içmeyi seviyorum . Hayır lütfen , dinleyin ilk önce . Sensin alkolik , alakası yok ! Sadece bir yudum Jack . Boğazımı ısıtması için . Yaz akşamları su gibi içtiğim , buz gibi biraların boğazımdaki tahribatını onardığına inanıyorum . Gayaben diye bir öksürük şurubu vardı , hatırlasana . Bence ondan çok daha başarılı . Kış sabahları ise tahin pekmez yerine , çünkü kilo sorunum var ve şekerden uzak durmalıyım , bir duble sıcak Jack'i mideye indirmenin ne zararı olabilir . O bulanık havayı hemen dağıtıveriyor bir bilseniz . Sonra kulaklıkları takıp başlıyorum yürümeye . Bazen dalga geçiyorum kendi kendimle , aslında her zaman . Eğer bir gün kalp masajı yapmaları gerekirse bana hiç yorulmasınlar . Cebimdeki şu küçük müzik aletini çalıştırıp kulağıma dayasınlar yeter . Şarkı bitmeden bir yere gitmem . Bazı akşamlar Radyo Eksen bokunu çıkartıp beş altı sağlam parçayı ardı ardına sıralayınca ben de evin etrafında dolaşıyorum . İçeri giremiyorum çünkü lanet binaya girince çekmiyor radyo , bende yürüyorum . Reklam çıkınca dalıyorum eve koşarak . Gerçekten , gülmeyin lütfen .

Veya gül , evet evet gül ! Çıplak bir adamım ben . Hatta karşıdan bakınca ardımı görebilirsin . Gizleyecek neyim var sanki . Gül , lütfen gül . Bu kadar güzel gülüyorken kesme . İzin ver gözlerine bakayım . Bir tek Günaydın'ım var dilimin ucunda ve o gülen yüze karşı söylemeliyim .

Günaydın .

Kaç gün geçti aradan

Nolur sormasınlar bana

Nolur söyletmesinler derdimi

Saklarım ben onu kendime

YERİM kendi kendimi


Akıyorsa yaşlar gözümdeeeen

Dinmiyorsa bir türlü gece gündüz

Karardıysa bütün dünyaaaaaam

Vardır elbet bir sebebi


Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı

Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı


Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı

Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı


Benim bütün derdim özleeeeem

Biliyorum kavuşur böyle seven

Biz bir elmanın iki yarısıyız

O en çok sevdiğim ve ben


Akıyorsa yaşlar gözümdeeeen

Dinmiyorsa bir türlü gece gündüz

Karardıysa bütün dünyaaaam

Vardır elbet bir sebebi


Kaç gün geçti aradan ayrı ayrı

Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı



13 Temmuz 2009 Pazartesi

Yıllarca yanan petrol kuyuları .

İnsan kendi içinde yeraltı zenginliği bulabilir .
Ben kendi içimde buldum .
Fosil yakıt buldum .
Ufak bir ateş yanıyordu hemen üzerinde .
Canımın yer çatlaklarından çıkmış .
Büyüdü , büyüdü ...
Bütün göğsümü kapladı sonra
Dumansız ateş .
Ben duman üfledim içime .

Alnımdaki her damla ayrı ayrı özlemiş seni .
Vücudum şikayet ediyor beni , kendi kendine .
Bu yaz sıcak değil tek derdim .
Bu yaz dertsizim .

9 Temmuz 2009 Perşembe

Perşembe ... Akşam .

Çocukken sallanan dişlerimi kurcalaya kurcalaya çıkartırdım . Sonra elime alır ''anne bak dişim koptu'' diye koştururdum . Annem de alır karşı evin çatısına atardı dişimi . ''Güvercinler alsın daha güzelini getirsin'' derdi . Beklerdim hep , sabahları kalkıp çatılara bakardım getirmişler mi yenisini diye . Çocuk işte . Çer çöp taşırlardı yuva yaparlardı bacaların üstüne ama benim için bir şey getirmezlerdi kuşlar . Bende üzülürdüm eldeki dişi vermeseydik keşke diye , anneme çatardım .

Yıllar sonra güvercinler öyle güzel bir şey getirdiler ki ...

Perşembe

Çam kokusu geldi burnuma eve dönerken . Devlet hastanesinin içindeki çam ağaçlarının önünden yürüyordum . Ama her zaman kokmuyorlar . Belki de ben alamıyorumdur . Fazla sigara içmek koklama duyusunu köreltirmiş . Bir an çam ağaçları olan bir yerde yemek yediğini hissettim onun . Hatta emindim . '' Ah evet '' dedim kendi kendime '' çam ağaçları altında oturuyor şimdi '' .

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Çarşamba

Türkçe'nin cümle yapısı nasıldı ? Yüklem kullanmadan yazmak mümkün mü ? Sadece özne ile sayfalar doldurulabilir bence .

Öğrenci işlerine gittim . Kötü el yazımla bir dilekçe yazdım ve ufak pencereden gözlüklü memura uzattım . Kısa bir süre inceledi . Bu belgeyi işleme koyamayacağını söyledi . Okuldan kaydımın silinmesi için yazmış ve örneğine sadık kalmıştım . Bir daha düşünmem gerektiğini falan söyleyeceğini zannettim . Sonuçta İstanbul'da bir okula kapağı atmak zordu . Yanılmışım . Kağıdın sonuna saygılarımla yerine sevgilerimle yazmışım . Rektörlüğe sevgilerimi sunamazmışım , kurallar gereği . Kantindeki çay ocağına gidip tüm sevgi dolu sesimle çay istedim . Elimde çay yavaş yavaş yürüyerek çıktım . Bir kaç sene sonra saygılarımı sunarak ayrıldım okuldan .

Gözlerinden beni sevdiğini anladığım bir kız vardı . Hani anlarsınız ya bunu . Size baktığında ister gülümsesin ister somurtsun , ağlasın fark etmez . Gözleri sizi yakaladığı vakit farklı bakmaya başlar . Aynı lanet bölümde okuyorduk . Haftanın beş günü aynı lanet sınıflarda ve sıralarda oturuyorduk . Güzel kızdı aslında . Hani üniversitede tanışıp evlenen çiftler vardır ya , işte onların dişi olanlarından . Bırakın sevgili olmayı falan daha üçüncü dördüncü konuşmamızda çocukları çok sevdiğinden falan bahsetmişti bana . Bende severim yanlış anlamayın ama komşunun oldukları sürece . Yaklaşık iki yıl bana sevgiyle baktı . Bu götümü falan kaldırmış değildi . Bunları da hava basmak için yazmıyorum . Aşağı yukarı anladığınızı zannediyorum . Aslında sevgili olabilirdik ama anında ikinci hamlesini yapacaktı . Bilirsiniz işte aileden birileriyle tanıştırılacaktım . Evet ne var bunda diyebilirsiniz . Evet bu işler böyle yürüyor biliyorum ...

Aradan zaman geçti . Kız benim yakın bir arkadaşımla beraber olmaya başladı . Fakat bizim delikanlı maziyi bildiği için , benim umurumda olmasada aralarındaki her neyse , bana diş bilemeye başladı . Gidip bir dilekçe verdim . İlk gelen otobüse bindim ve Kadıköy'de indim . Yapılacak önemli işlerim vardı . Rıhtım . Martı birahanesi .

Kız bankacı oldu , delikanlı öğretmen . Evlendiler . Hatta tesadüfen karşılaştığım eski bir arkadaş çocuklarının fotğrafını gösterdi . Tombul sevimli veledin teki . Bu arada ben yağmur ormanlarını falan kurtarmadım . Boktan bir işim vardı zaten . Gidip geliyorum hala . Kadınlar oldu tabi . Hatta biriyle aynı evi paylaştık bir yıl . Konuyla alakası yok ama sigarayı bırakacağım galiba . Yarısında söndürüp duruyorum . Ne anlatıyordum . Ah evet . Sonra aileyle tanıştırıldım . Cebimde bir yüzükle romantik bir akşam yemeği zamanı gelmişti anlayacağınız . Ama yapacak önemli işlerim vardı . Bakıköy . Damla Pub .

Ve bir gün mayonez kaplı bir salatalık turşusunun yere düşüşüyle , bana hediye edilen bir kitabı elime alışım arasında geçen zaman aralığında şunu fark ettim . Hayat değişkenlerinden bağımsız olarak birine sahip olmak imkansız . Fakat hayat değişkenlerinden bağımsız olarak birini sevmek mümkün . Emin olduğum tek şey bu . Bir gün gelir ve artık onun elini tutamayabilirim . Biliyorum ki bu beni mahveder . Ama sevmeme engel olmaz . Evet ortadan kaybolurum , kesin yapacak önemli işlerim olur . Veya sonuna kadar tutabilirim elini . Ölünce ne oluyor bilmiyorum , hiç ölmedim . Sonuna kadar işte . Bu içimdeki sevgiden eksiltmez hissediyorum . Hayat değişkenleri farklı yerlere götürebilir insanları ama kalplerini değiştirmez . Bunun farkında olmak huzur veriyor şu an bana .

Anlatmak istediğimi biraz evlilikle hapsetmiş gibi oldum . Söylemek istediğim birinin üzerinde hak iddia etmek . İnsanın kendisini tamamen fethedemezken başka topraklara gözünü dikmesi .

Amma konuştum ya , kimse de sus demiyor . Neyse ... Celine beni bekler .

İyi akşamlar .

7 Temmuz 2009 Salı

Silmarillion

Kabusları sıradan rüyalar kabul etmişken ,
Hayallerim bile bu kadar güzel değildi .
Maradona'nın transfer haberini almış Napoli şehri gibiyim şimdi ,
Bin yıllık külün bin metre altındaki kalbimi ,
Kendi koymuş gibi bulan , sıkıca tutan ,
Eli bekliyorum Pompei'de .

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Pazartesi

Sabah yüzümü yıkadım . Havluya doğru uzanırken dirseğimden kahverengi karo taşının üzerine beyaz boya damladı . Tekrar aynaya baktığımda ellerim , kollarım ve yüzümün şeffaflaştığını farkettim . Suyun değdiği yerlerdeki boyalar akıyordu . Göğsümde binlerce delik oluşturmuştu damlacıklar . Bu şekilde dışarı çıkmamın uygun olmayacağına karar verip tekrar yattım .

Güneş rahatsız etti beni . Terlemiş olarak uyandım . Yüzümü yıkadım , dişlerimi fırçaladım . Geç kaldığımı varsayarak , varsayıyordum çünkü mesai saatlerim belirsiz ve değişken bir aralıktı , hızla çıktım . Etrafta kimsecikler yoktu . Galiba pazar günü dedim kendi kendime . Çok mu içmiştim dün , boyalarımın aktığı ilginç rüyalar görmüştüm . Telefondan kontrol ettiğimde pazartesi olduğuna emin oldum . Otobüs durağına doğru yürüdüm . Koskoca anayolda tek bir araba yoktu . Kediler vardı . Otoyolun ortasında güneşlenen ...

Sağ tarafımda İstanbul tabelasını gördüm . Nüfus 2 yazıyordu . O gerçekten gitmişti anlaşılan . Artık 1 kalmıştı . Durakta oturup dönmesini beklemeye başladım .

3 Temmuz 2009 Cuma

Nutshell çalarken

Tanrı var sanırım
tesadüfen bu kadar güzel olamazsın
ve tanrıyı seviyorum
çünkü çok ünlü
seni seviyorum
çünkü seviyorum

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Çarşamba

Tamamı tek bir nakarattan oluşmuş gibi duran ve fazla yüksek olmasada standart temposuyla baştan sona akan ve başladığı gibi biten şarkılara bayılıyorum . Hemen aklıma gelenler :

  1. electronic - vivid
  2. kent - music non stop
  3. shed seven - on standby






Unutmadan , beni sana ulaştıran yollar beni yormaz .