22 Şubat 2010 Pazartesi

Ah ... ah...

sabah beni öperken açılmayan gözlerime isyan ediyorum
kalkıp sarılmayan kollarıma düşmanım
sabah akşam falan filan
güneşim sen olmuşun
ben sana günebakan
tarlalar dolusu kalbim
sensizlik boynumu büken yegane karanlık

19 Ocak 2010 Salı

Romance

Beth Gibbons sağ tarafımda Romance'i söylüyor . Doktorlar günde 1,5 litre sıvı tüketmemiz gerektiğini salık veriyorlar . 1 litrelik şarapları seviyorum . Hesabı kolay tutuluyor . Yüzün parlıyor gözlerimin önünde . Biraz daha dolduruyorum . Son kadeh . Bitirip yatacağım . Koy koy koy ...

Bugün üç cümle kurdum .

1- Teşekkür ederim . ( market )
2- Bir ekmek alabilir miyim . ( fırın )
3- Teşekkür ederim . ( fırın )

Eğer Paris'te fotoğraf çekersen lütfen objektifin önünde ol . Ol ki gri Paris aydınlık çıksın . Edebiyat yapmıyorum .

Seni seviyorum .

18 Ocak 2010 Pazartesi

Pazartesi

Büyük makarna tabaklarından birini çıkardım . Tulum peyniri , kırmızı biber , domates ve kıvırcıktan oluşan salatayı hazırladıktan sonra geçen seferden kalan çubuk makarnayı kaynar suya dikkatli bir şekilde koydum . Akşam ekmek almak dışında bütün gün evden çıkmadım . Ekmek almak için çıktığımda da tulum peyniri ve 1 litrelik Dikmen aldım . Saat 6'ya gelirken birazdan geleceğini düşündüm . Sonra gelemeyeceğini hatırladım . Arada sırada yağmur yağsın , karnımızı doyuracak paramız olsun ve yanyana oturup içelim ...

Tam bu sırada sen aradın .

Seninle sakin bir hayat istediğimi düşünüyordum . Sonra sadeleştirdim . Seninle bir hayat istiyorum . Hayat etkisiz eleman . Seni istiyorum .

Seni seviyorum .

7 Aralık 2009 Pazartesi

Çıkmam tövbe bir daha meyhaneden

Dumanı tüten meyhane
mis gibi sigara kokuyorum
üstüm başım fıstık kabuğu
meyhaneci !! içki koy .

tam burası dünyanın merkezi
greenwich değil , ekvator değil
tuvalet daracık cebelitarık
durma meyhaneci!! içki koy .

zaten akşamdan kalmayım
meyhane erken açılsın
cızırtılı radyoda müzeyyen
durma meyhaneci !! koy koy koy ...

2 Aralık 2009 Çarşamba

Barcelona

Güneşin altında oturmuş sıcağı derimin altında hissediyor bir yandan da neyin tanıtımının yapıldığını anlamadığım bir reklam panosuna bakıyordum . Tıpkı yaşam gibi . Rahatsız bir ortamda karşında olan biteni anlama çabası . Sonunda bunun bir süt reklamı olduğunu anladım . Veya peynir emin değilim . Tam o anda rüzgarın aslında serinletici bir etkisi olduğunu unutmuş olduğumu fark ettim . Uzun zamandır kavurucu esiyordu . Balkondan içeri girdim . Kalın perdelerin sağladığı loş ve nispeten serin odadaki kanepenin üzerinde çıplak olarak uyuyakalmıştı . Yüzü sağ kolunun üzerinde , yastık kanepenin yanında yerde , çarşafın bir bölümü kalçalarınını , geri kalanı yerdeki şarap şişesinin örtmeye çabalar halde duruyordu . Tıpkı zamanın herşeyin üzerini örtmeye çalıştığı gibi . Banyoya girip suyu açtım ve kırmızı derimi altına soktum . Cehennemi sıcakta nereden çıkıp geldiğini anlamadığım buz gibi suda haşlandım . Kurulanmadan çıkıp yanına uzandım . Biraz terlemişti , sıcacıktı . Dudaklarını ıslattım . Eridiğimi hissediyordum . ''Neredeydin'' diye sordu . ''Çişimi yaptım'' dedim .

24 Kasım 2009 Salı

sunday

ağaçlar daha yeşil bu sefer
güneş bulutların içinde
dünya ıslak
sahildeki kumlarda ayyakkabı izlerimiz
yine elele
üşürsen sarılırım
üşürsem sarılırım
gökyüzünden iki aşık düştü
hayat çam ağaçları kadar sakin
rüzgardan bizi koruyan pencere
önünde ağaçlar
arkasında şarap şişesi ve biz ...

6 Kasım 2009 Cuma

Mum

Gel de ,
akşama kadar dayanacak nedenim ,
savaşacak gücüm olsun .

Gel de ,
rüyalarımda sen varken ,
sabahları uyanacak cesaretim olsun .

Gel de ,
içtiğim şarap değil ,
aşk olsun aşk !

Gel de ,
eriyen ben değil ,
masadaki mum olsun .

3 Kasım 2009 Salı

Cam

Zamanla değişen sadece saç telleri ve telefon direkleri ise ,
Yeni hikayeler anlatmak gereksizdir .
Cam kavanozlarda saklanıp peri masallarına inananlar ,
Unutmayın hayal kırıklığı kutsaldır .

Şu falım sakızlarıyla anlaşıp buna benzer şeyler yazsam diyorum bazen . Para istemiyorum .

21 Ekim 2009 Çarşamba

Belle and Sebastian

Telefon çaldı . Açtım .

-ne haber ne yapıyorsun ?

-iyiyim bir şeyler içiyorum .

-kim var yanında ?

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp etrafıma baktım .

-insanlar var .

-dalga geçme ulan .

-tek başımayım kim olacak yanımda .

-abi niye yalnız oturuyorsun , arasana beni .

Bunu bütün içtenliğiyle söylemişti ve sesinde şaşkınlık vardı .

16 Ekim 2009 Cuma

Cuma

Eskiden uyurken bile tedirgin ve rahatsız olan kalbimin üstüne on atom bombası büyüklüğünde huzur düştü .

Halı , Duke Ellington , yağmur , sıcak ...

Aynı cümle içinde .

13 Ekim 2009 Salı

Lüfer

Her Yenikapı otobüsünün balık kokması gibi ,
her sigara izmaritinin de anlatacak mutlaka bir hikayesi vardır .


Sanırım bunlardan bazılarını Müslüm Gürses dile getirmiş ...










Solmadan gel artık aşkımın gülü
Olsa da konuşsa kalbimin dili
Küçücük dünyamda bir bilsen seni
Görünmez yazıyla yazdım kalbime

Böyle bir aşk görülmemiş dünyada
Ne geçmişte, ne de bundan sonra
Arasalar bulamazlar rüyada
Göremezler seni yazdım kalbime

Nasıl sevgiymiş görün de bakın
Sevgilim seninle buluşmam yakın
Unuttum desem de inanma sakın
Anılarla yazdım seni kalbime

9 Ekim 2009 Cuma

2 Ekim 2009 Cuma

Cuma

Biraz önce Paşa bana dönerek '' siz insanları anlamıyorum '' dedi , '' bende köpekleri hiç anlamıyorum '' diye cevap verdim . Asıl anlaşılmaz olanın insanlar olduğunu biliyorum ama bunu bir köpeğe itiraf etmek zor geldi . Evet anlaşılmaz bir durum .

1 Ekim 2009 Perşembe

Perşembe

Kalelerin , surların ve gözetleme kulelerinin , şehirleri koruma görevinden emekli olup müzelere dönüşmeye başlamasından ve devasa gökdelenlerin gölgeleri onların yüceliğinin üzerine düştüğünden beridir hayatıma bir karınca olarak devam ediyorum . Şövalyelik artık bir meslek olarak değer görmüyor . Hiç bir şirketin şövalye aradığını duydunuz mu ? Ben duymadım . Hayır güvenlik görevlisi değil , şövalye ...

Victor Onopko bir futbolcu eskisi olabilir . Kariyerinde birinci sınıf takımlarda oynama şansı bulamamış olabilir . Fakat bu sabah yanağındaki belli belirsiz ruj iziyle , mutlu ve mesut bir şekilde iş yerine gelmiş , kahvesini içip onu ne kadar sevdiğini tekrar düşünmüştür . Ve bu bir insan için tarihin neresinde olursa olsun az bir şey değildir . Tıpkı sigara böreklerinin günün her saati için önemli bir besin maddesi olması gibi . Tam anlatamamış olabilirim . Tekrar deneyeceğim .

30 Eylül 2009 Çarşamba

Çarşamba

Düşündümde , biz burada iken oyuncaklarımızın hala o deniz kenarında bir yerlerde olduğunu bilmek çok rahatlatıcı . Tıpkı intihar etmeden önce cd çalara Billie Holiday koyup , tetiği çektikten sonra şarkının devam edeceğini bilmenin verdiği iç huzur gibi . Evet ben gidiyorum ama o benim için söylemeye devam edecek .

Tekrar günaydın .






:)

10 Eylül 2009 Perşembe

ansızın

Lodos yağmurun geldiğini fısıldadı sıcak nefesiyle
yaprak örttü kaldırımları
su varsa hayat vardır dedi onopko
su varsa rakı vardır
su varsa yeşil vardır
su varsa roka vardır dedi ...

diğeri kesti sözünü heyecanla
eey onopko şu yerdeki dutlar hiç mi bir şey hatırlatmaz sana
yeşile rakıya bulaşma
lafa boğma şu sonbaharı
havalar buz gibi olmadan
al karadutu
al böğürtleni
unutma dedi kumar borcu namus borcudur ...

9 Eylül 2009 Çarşamba

ROKA

çıkıyorum buradan yalınayak...
beni öldürmeye çalışan kamyonun zehirli ekzozundan
şehri saran otomobil kozasından
anadolu kasabaları büyüklüğündeki bilmemne evlerinden
erik tadında domates yemekten
ölen şehrin ecel terlerinde boğulmaktan
kaçıyorum.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Federer

Backhand'im onun kadar iyi olmayabilir ama bende duygusal bir çocuğum . Kıskandım ve gizlice Hewitt'i destekledim . Kaybetti . Olsun . Sen sevindin . Bende tenisçi olacağım . İlk önce saçlarımı uzatacak ve kafama bir bant takacağım . Gerisi kolay .

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Cumartesi

ekmeğim inancım tanrım
kanım canım şarabım
anam babam yeşil ormanım
suyum yağmurum sıcağım
haftaya bugün .

13 Ağustos 2009 Perşembe

Perşembe Akşam

Saat 21:04 .

Akşam oldu . İş yerindeyim . Karnım acıktığı için bir sigara yaktım ve plastik bardağa kola koydum . Vantilatör sigarayı sıcak tutuyor . Çabuk bitiyor meret . Bir tane daha yakarım , ne yapayım .

Saat 21:06 .

Telefonum irsaliye koçanının üzerinde . Dikkatlice bakıldığında savaştan çıkmış gibi . Sürekli yere düşüyor . Tuşlarına sıkı basmam gerekiyor artık . Hissizleşti biraz . Duyarsız telefon . Benimle başı dertte . Eminin başka bir sahibi olmasını isterdi .

Saat 21:10 .

Senin okuyacağını bilerek yazmak veya sana bir şeyler yazmak ... Gazı kaçmış koladan bir bardak daha doldurdum . 22:00 otobüsüne bineceğim .

Saat 21:12 .

Kafam ağırlaşıyor . Bedenimden ziyade kafam yorgun . Sabahları ise tam tersi . Yataktan kalkacak gücü bulamıyorum ama beynim zinde oluyor . Uyandığım anda yapılacak işleri planlamaya başlıyor . İstem dışı . Yanımdaki kitabı kütüphaneye koyuyorum . Telefonu masanın üzerine . Sehpanın üzerindeki şişelerden birini kütüphanenin bölmelerinden birine . Çok dekoratif göründüğünü düşünüyorum . Annem aynı fikirde değil . Çıkmadan buzdolabına bakıyorum .

Saat 21:18 .

Makina dairesi 40 derece , yanıyor . Sabaha kadar çalışak iki kişi var . Bir hafta gece bir hafta gündüz çalışıyorlar . Haftasonu dahil . Sosyal hayatları yok . Ne olduğundan haberleri de yok . 20 Yıldır İstanbul'da olup boğazı görmemiş insanlar var . Fare deliklerinde çalışıyorlar .

Saat 21:23 .

Bir sigara daha ...

Saat 21:25 .

Bunu sadece zamanın geçtiğine emin olmak için yaptım . 21 Dakika geçmiş . Perşembe günü . Akşam .

Perşembe

Günler , ders zili çaldığında sınıfa girmek istemeyen öğrenciler gibi . Bir gün kaç ay ..

iç iç iç ... iç iç ..

ne zaman iki satır yazmaya kalksam
hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
ne zaman bir kadeh alsam elime
hep sana hep seni hep bizi içiyorum

her gece kederdeyim
durmadan içiyorum
sevda ektim kalbime
yalnızlık biçiyorum

9 Ağustos 2009 Pazar

Pazartesi

Terliklerimi giyip geleceğim . Bugünü sayma 11 gün kaldı .

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Kuzey Ege

Acının lezzetini bilmeyen mutluluğun tadını alamaz .

Savaşarak kazanmadım bu hayatı . Hoş fark etmezdi ya . Bu yüzden dilediğimce yaşıyorum . Dilediğimce harcıyorum zamanı sıkılmadan . Tam aksine şevkle heyecanla ama sakin .

- Bence bir ev ve iki bar ile hayat geçer .

- Yürekten katılıyorum .

Sen tukenme BENI BITIR !!

Kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir.
Dudakların mühür olsa, ben açarım bana getir.
Ağladığın geceleri, kalbindeki acıları
Cekinmeden bana getir, sen tükenme beni bitir.

Aşk bağının gülü ol da, dikenini bana batır
Bakma canım yandığına, sorma benim halim nedir
Ağladığın geceleri, kalbindeki acıları
Cekinmeden bana getir, sen tükenme beni bitir.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Kalp = Mp3 çalar

Belki ben yanılıyor olabilirdim ama Metin Oktay yanılmazdı . Hagi yanılmazdı . Evet tam burada , burda .

Aylardan beri aynı şarkı .
Kalbime takılı kulaklarımda ,
her defasında aşkla dinliyorum ,
söylüyorum ...
Burda .
Burda .
Burda .

Çay ve kuru ekmek

Birini gönderip poğaça veya börek aldırabilirim . Telefonla sipariş edebilirim . Tost yapıyorlar , bir kaç kere yedim fena değildi . Aslında saat 11:30 ve acıktım . En azından acıkmış olmam lazım . Fakat bir parça kuru ekmek ve çay ile geçiştiriyorum emin olmadığım açlığımı . Çünkü aç değilim .

Huzurluyum . İnanmayacaksınız ama gülüyorum . Sırıtmıyorum , gülümsüyorum . Dolu dolu . İç sıkıntılarım vardı . Sanırım güneye indiler . Ses soluk yok ne zamandır . Tatil onların da , benim de hakkım .

Peki bütün hayatımı ve şimdiye kadar söylediğim her kelimeyi hiçe sayıp mutluyum desem utanarak .

28 Temmuz 2009 Salı

Know your rights

Pazar sabah uyandığımda Clash çalıyordu . Bir süre daha çalmaya devam etti . Yıllar sonra hatırlanacak o güzel dakikalar ve bunun farkında olmak .

Her sarılışımda inancım artıyor , kendime , hayata ve hala anlam ifade eden bir şeylerin olduğuna . Bunların hepsini kaybetmiştim zaman içinde . Ufak bozuk paralar gibi düşürmüştüm ve eğilip almaya ihtiyaç duymamıştım her seferinde . Akşam olmasının , sabah olmasının , uyumanın ve uyanmanın bir sebebi var . Her sarıldığımda vücudumdaki kirlenmiş kan yenisi ile değişiyor . Bu o kadar basit değil . Sağlığıma kavuşuyorum . Umrumda bile olmayan sağlığıma kavuşuyorum ve korumak istiyorum .

Günaydın .

24 Temmuz 2009 Cuma

Kahvenin İçinden

98 Yılının sonlarına doğru Rem - Up albümünün kasetini aldım ve taşınabilir kasetçalarımın içine koydum . Yanlış hatırlamıyorsam eğer , 6 ay ara vermeden dinledim . Sonunda kaset bozuldu ve çıkarıp attım . Yıllar sonra bir müzik markette ucuz cd sepetinde buldum albümü ve aldım . Fakat hiç dinlemedim .

İkinci parça Lotus'tu . Hareketli bir parçaydı . Cover grubunda şarkı söylediğim yıllarda , her akşam programı bu şarkıyı çalamayarak açardık . Lotus'tan başka her şeye benzerdi . Bir iki tane de kendi parçamız vardı ama onlarıda çalamazdık . Prova olsun konser olsun fark etmezdi . 4 adet beceriksiz adamdık . Bir gece , hiç unutmam , bar bayagı kalabalıktı . Öğlenden kalmayım ve hala içiyorum . Bir kaç şarkıyı ağzımda geveledim . Grup benden sarhoş ama millet eğleniyor bir şekilde . Parça arasında cebimdeki sigarayı bulamadım ve sahnenin önündeki kalabalığa dönüp '' birkaç dal sigara atsanıza'' dedim . Sigara yağdı üstüme . Sonra iki saat kısa marlboro aradım yerde emekleyerek . Bas gitaristin ayağının altında vardı bir tane . Alıp yaktım ...

Geçen yıl bir kadın , senin burcunun yıldızının arkasına bir gezegen geçti ve üç yıl orada kalacak , bu yüzden seni uzun ve zor üç yıl bekliyor , demişti . Sanki geçen yıllar çok kolay geçmiş gibi .

Bu kahve şekersiz içilmiyor be güzelim , gel artık . Ağzımı burnumu buruştura buruştura bir hal oldum ..

19 Temmuz 2009 Pazar

İki yıl mı oldu , iki hafta mı ?

Belediyeler yeşillendirme çalışmaları yapıyorlar , çevre düzenlemesi maksadıyla . Yol kenarlarına parklara , bahçelere ... Fakat bazı yerlerde artık yeterince sulanmadığı için mi yoksa toprak kabul etmediği için mi bilinmez çimler soluyor , ekilen fidanlar yaşamıyor . Bazen de bir bakıyorsunuz taşın içinden , damdaki oluktan fışkırıyor yeşil .

Zaten konuşmakta zorlanıyordum uzun bir süredir . Konuşmaya başladığımdan beri konuşmakta zorlanıyorum aslında . Sanırım konuşarak tam ifade edemediğim içindir kendimi . Yazarak anlatmakta konuşmak kadar zor . İki yıl mı oldu , iki hafta mı ? Bir hafta kaç gün ?

Sakin , sessiz ama aşkla , içimden taşan aşkla , dertsiz tasasız , tatlı tatlı kaşınan yara gibi özlüyorum ...