21 Mayıs 2009 Perşembe

Victor

Alexandra , tahtında huzursuz bir şekilde oturan Edward'a doğru yürüdü . Tam olması gereken yerde eğilerek selamladı . Kızının yüzündeki gülümsemenin ne anlama geldiğini anlamadı Edward . Alexandra gülmezdi . Kız babasının elini öptü ve :

- Soylu Kral'ım , sevgili babam , yaşlı surlarımız yorgun savaşçılarımız dayanamayacak daha fazla , izin verirsen şehirden çıkalım , savaşarak ölelim !

Yaşlı Edward güçlükle ayağa kalktı :

- Küçük kızım büyümüş şimdi de bana akıl veriyor öyle mi Alexandra ?

Yorgun ayaklarının taşımakta zorlandığı gövdesi ihtişamlı tahtına yığıldı , Alexandra'nın parıldayan gözlerinde umutsuzluk bulutları ...

Bir kaç saat sonra Victor Onopko ordusuyla şehre girdi . Şehirde ne atılacak bir ok , ne yenecek bir lokma ekmek kalmıştı üç aylık kuşatmanın ardından . Onopko önünde yerlere yatıp merhamet dileyenleri tek tek elleriyle kaldırdı . Sarayın büyük kapısından içeri girdi , sağ kalan tek saray muhafızının yanından ...

Başını hafifçe öne eğerek Kral'ı selamladı ve dışarı çıktı . Ordusunun dinlenmesine izin vermeden şehri boşalttı . Kendisinin doğduğu ve şu an sahip olduğu bir şehir vardı , oraya döndü . İçkisini sevdiği şehirde içti . Ne önemi vardı ki bütün bunların , savaşların , kazanılmış kaybedilmiş toprakların ... En azından Onopko için yoktu .

Hiç yorum yok: